İlk yurt dışı deneyiminde insanın 22 saat uçup Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmesi mi daha enteresan, 19 yaşında çalışıp biriktirdiği parayla araba satın alıp batı yakasını gezmesi mi, yoksa 20. yaş gününde Las Vegas ‘ta olup cebinde 5 kuruş para olmaması mı? Sizlere unutamayacağım bir olaydan bahsedeceğim..
Henüz kozasından çıkmamış bir tırtıl kadar toydum. Hayatımda İstanbul’dan büyük bir şehir görmemiştim. Meşhur WAT programı ile Utah’a cankurtaran olarak çalışmaya gittiğimde 19 yaşındaydım. Yol tutkumun yeşerip içimde çiçekler açtırdığı ve hayallerimin gerçeklere dönüştüğü o ilk yurtdışı yolculuğumu başka bir yazımda anlatacağım.
Uzun bir süre çalıştıktan sonra, artık 4 ay sonunda kalan günlerimin sonuna yaklaşırken birkaç arkadaşım ile beraber o rüya “Road Trip”i yapmaya karar verdik. Las Vegas-Arizona-Los Angeles-San Diego… O muhteşem çöl yolculuğu eşliğinde kavurucu sıcaklarda dura dura.. yol alacaktık.. Arizona Dream fiminin içine girdik o yollarda, hissettik iliklerimizde, o anı yaşıyorduk..
İlk olarak Nevada eyaletinin Las Vegas şehrine gitmeye karar verdik. Sınır dediğime bakmayın.. Amerika’da eyaletleri bilirsiniz. Her biri birer ülke gibidirler.. hasılı en az 7 saat sürüyordu Utah’tan Las Vegas’a.. Arkadaşlarım ısrarla Latif Doğan-Eşarbını Yan Bağlama şarkısını açıyordu o çöllerde. Ben biraz Sweet Child O’ Mine falan dinlemek istiyordum ama nafile. Sanırım 4 ayın sonunda biraz memleketi özlemişlerdi.

Hani o filmlerde gördüğümüz, bol ışıklı mışıklı, limuzinlerin cirit attığı masallar şehri, çorak çölün ortasına kurulmuş yapay bir dünya var ya.. Oraya doğru uzunca bir çöl yolculuğundan sonra birden bire kendimizi sanki Mars’ta bulmuştuk. Sene 2010’du. Kavurucu bir ağustos günü, 50 dereceye yakındı sanırım. Akşam üzeri birden bire ışıklı dünyaya girdik..
Tanrım.. burası gerçekten dünya mıydı? Hayatımda ilk kez yurtdışına çıkıyor olmam ve bunun Amerika Birleşik Devletleri olması ve hatta yaşımın çok küçük olması etkilenme seviyemi belki de 2-3 kat artırıyordu. Şehre ilk girişimizde aralıksız yarım saat ağzım karabaş gibi açık gözlerim Japon çizgi film karakterleri gibi kocaman parıl parıl, salyalarım aka aka arabanın camından dışarıyı seyrediyordum..

-Lan bu ne!!!?
+Off oğlum nere geldik biz!!!
-Bak bak şuna bak lan şuna bakkk!!
+Geçen kız gerçek miydi??
-Oğlum Cameron Diaz geçti lan!
+Kanka Venedik değil mi burası???
-Oğlum o Venedikse burada niye Paris var, Vegastayız işte. Burası Vegas. LAS VEGAS!
+Cimcik at lan rüya mı bu!!!
….edalarında otelimize yanaşmayı bekliyorduk önümüzde limuzin arkamızda Maserati trafiğinde.. bizim arabamız ise 2001 model boyası çıkmış chevrolet malibu 😀 😀 galiba bu hayatımızda hoşumuza giden tek trafikti. Sabaha kadar izleyebilirdik sokakları. Ellerinde kartlarla gece kulübü promoterları, kadın tüccarları, Hollywood yıldızlarının kılığına bürünüp fotoğraf çektiren insanlar, papyonlular, takım elbiseliler, kırmızı tuvaletli hatunlar.. hayatımda böyle renkli bir dünya görmemiştim. Kelimeler kifayetsiz.
Otelimizi önceden Utah’tayken tutmuştuk. Burayı iyi okuyun. O meşhur Hangover filminin çekildiği akıllara zarar gözlere intihar Ceasar’s Palace otelinin tam karşısında bulunan Imperial Palace otelinden bir oda tutmuştuk.. Kaç para tahmin edin hadi. Fazla zorlamayacağım sizi. Geceliği kişi başı 7,5 dolara iki çift yataklı bir oda tuttuk. Yani 4 gece için o beş yıldızlı lüks otele sadece kişi başı 45 dolar verdik..
Muhtemelen bizi gay falan sandılar gidince. Çok ta umrumuzda elin Amerikalısının ne düşündüğü 😀 yataklar king size devasa. Otel inanılmaz lüks 5 yıldızlı. İçinde kumarhanesi ışıl ışıl Amerikan filmi kokuyor.. 4 gece şahane bir şekilde eğlenip, Arizona, Los Angeles ve San Diego semalarında da muhteşem 2 hafta geçirdikten sonra artık geri dönüş yolundaydık. O kısımları asıl konumuza gelmek için atlıyorum..

Herşey harika geçiyordu, filmlerde gördüğümüz şehirlerde oradan oraya savrulduk, eğlendik artık Utah’a dönme vaktiydi. Ancak bütün paramız bitmişti, benzinimiz biterse ne yapacağız diye bile düşünüyorduk. Günlerden 6 Eylül’dü.. Maaşımızın 7 eylülde yatması gerekiyordu (doğum günüm). Ancak arayıp konuştuğumuzda bir aksilikten dolayı 8 eylülde yatacağını söylediler. Dünyamız başımıza yıkılmıştı.
Benzinimiz de bitmek üzereydi ve biz California’dan henüz çıkmıştık.. Artık araba kullanmaktan da yorulmuştuk. Karnımız açtı. Osman’nın cebinde hiç unutmuyorum 6 dolar para vardı. Diğer üçümüzün cebinde su alacak paramız bile kalmamıştı.. Bir McDonalds görünce hepimizin gözleri ışıldadı ve Osman’a baktık.
“Yeter, duralım birer hamburger yeriz” dedi Osman.
McDonalds ABD’de fakirin evidir. Fakirler ucuz olduğu için McDonalds’ta yerler. E biz de fakiriz. Hem ucuz hem doyurucu Allah bereket versin. Ucuz hamburger 1 dolar. Hepimize birer tane hamburger aldık 4 dolara. Kalan 2 dolara da karnımızı şişirsin diye iki tane kola aldık. Orada “Re-fill” yani ücretsiz sınırsız tekrar doldur olayı oldugu için, üstüne ikişer kutu kola daha içip hem karnımızı şişirdik hem de enerji depoladık. Hatta yanımıza da aldık.. Arabaya atladık ve devam ettik.
Araba’nın kırmızı sinyali yanmaya başladı.. Benzin almamız gerekiyordu. Tenha bir yerde durup düşünmeye karar verdik. O sırada Kredi Kartımın bitmiş olduğunu sandığım limitini denemeyi teklif ettim. O zamanlar akıllı telefon falan yok nerde cep bankacılığı girip bakayım falan.. Gittik arabamızın deposunu doldurduk. O esneda Mustafa bir an duraksadı. Bir şey düşünüyordu. 10 saniye falan dondu kaldı. Sonra bize döndü:
-Lan.. Las Vegas’a gidelim mi tekrar mq? Kredi kartını deneriz Çağatay’ın. Olursa kalırız. Bidaha mı gelecez dünyaya mq!
Sanki hep bu anı bekliyormuşcasına yani birinin o ışığı yakmasını bekliyormuşçasına üçümüz birden:
-GİDELİM MQ!!!
Bastık gaza! Açtık müziğin sesini. EŞARBINI YAN BAĞLAMA…

Tekrar daldık o ışıklı dünyaya. Yine aynı otelin resepsiyonuna gittik ve aynı taktiği deneyecektik. 2 king size yatak bir oda 4 kişi 😀 ve beklediğimiz gibi oldu, limitim bunu da karşıladı! Ama sorun şu.. Umarız kartta bir gün geçirecek kadar daha limit vardır.. Zira hemen ardından gidip birkaç içecek almayı denedim ve başarısız oldum. Allah’tan oteli karşılayacak kadar limitimiz vardı..

Cebimde su alacak bozuk para bile yoktu.. Otel nasıl 5 yıldızlı otelse içinde yemek meşrubat falan extra ücretliydi. Ama oteli dört dolaşıp su içmek için sebil buluyordum.. çılgınlar gibi su içiyorduk kavurucu sıcakta hem karnımızı da şişirdiği için tok tutuyordu. Aynı günün gecesi 7 Eylül benim doğum günüm olacaktı ve insan hayatında başına bir kere gelecek bu Las Vegas’ta doğum günü kutlama şansım hüsran ile sonuçlanıyor diye moralim inceden bozuktu.

O ışıklı yollarda dolanıyorduk, hava kararmıştı.. Yürürken Osman birden, “ee.. erm.. beyler” dedi. Bir şey söyleyecek diye hepimiz ona döndük.
-Bende 5 dolar var lan.. (dedi)
+Niye söylemiyosun lan sabahtan beri! (Diye senkronize bir şekilde bağırdık)
– Oğlum bunla kumar oynarız diye düşündüm. 5 dolarla zaten bir bok yapamayız en fazla hamburger yeriz. Söyleseydim bunu da yerdik. Hadi casino’ya gidelim. Ya hep ya hiç.
Aslında haklıydı. Hak vermiştik ona. Karşımıza çıkan ilk yanar dönerli binalardan birindeki devasa casinoya girdik. Her zaman oynadığımız ve sevdiğimiz bir oyun vardı. Acun’un o yıllarda programını yaptığı “Var mısın yok musun?” oyununu hatırlarsınız. En sevdiğimiz ve para kazanabilme ihtimalimizin oldugu tek oyun oydu. 5 Doları 1lik yaptırdık. 1 dolarla oyuna katılabilme şansı yakalıyordunuz. 5 doları bir seferde yatırıp daha yüksek paralar kazanabilme şansımız vardı ancak aynı zamanda 5 doları yatırıp oyuna katılamama ihtimalimiz de vardı. 1 dolar soktuk makinaya, gelmedi. Mustafa soktu yine gelmedi. Ben soktum düştü evet geldi!!
Biz bir zıplamalar halaylar falan oyunu unuttuk. Oynayabileceğimiz için çok mutluyduk. Kutuları birbir açıyorduk. 500 dolar gibi en yüksek kutuları açmıştık yani gitmişti. Ama en küçük kutuları da açtık. Bankanın teklifi 56 dolar!!! Bizde bir sevinç nağraları, casinodaki şık abiyeli hatunlar, papyonlu adamlar kim bu şortlu parmak arası terlikli çocuklar diye bize bakıyorlardı. Ama umrumuzda değildi. Doğum günümü kutlayabilirdik 56 dolarla..
Ancak neden daha iyi bir şekilde kutlama ihtimali varken 56 dolarla kutlayacaktık ki? Çünkü biz aç gözlüydük. 56 doları bu sefer 5er dolar 5er dolar makineye sokuyorduk. Akıp gitti dolarlar.. amazon nehri gibi.. gelmedi de gelmedi hırsımızdan hepsini beşer beşer tükettik. Elde var sıfır… elde var yok para..
Gece 00:00 ı geçti.. 7 Eylül.. 20 yaşıma girdim. Arkadaşlarım öptüler üzgün bir şekilde doğum günün kutlu olsun kardeşim dediler. Las Vegas’taydık ve doğum günümdü. Hiçbir şey umrumda değildi, çok mutluydum.
“Kalkın lan!” dedim. “Las Vegas Bulvarı’na gidiyoruz.”
Sokakta mekanlardan gelen müzik sesi adeta sokakları gece kulübüne çeviriyordu. Las Vegas Boulevard’ta oynamaya başladım. Ceplerim boş, umutlarım dopdolu.. Açlığıma rağmen o inanılmaz enerjim.. gençliğim ah… Selim (Mustafa), Osman, Erhan hepimiz oyanamaya başladık. Mekanlardan gelen müzik sesi bizi eğlendirmeye yetiyordu. Birşeyler içmeye ya da yemeye gerek yoktu.. Biz Arizona kertenkeleleriydik, deliler gibi zıpladık..
Etraftan geçen insanlar bize katılıyorlardı, dans edip fotoğraf çekiyorlardı. Vegas’ta her şey şov üzerine kurulu olduğu için, sokakta herkes tezgah açıp bişeyler yapıyorlardı ve turistler onlara para atıyorlardı. O an bu bende bir fikir uyandırdı. Cebimden çıkardığım güneş gözlüğü kutumu yırtıp yere koydum. İnsanlar bozuk paralar atmaya başladılar içine. Bozuk paraları gören bizimkiler inanılmaz figürlerle kendilerinden geçtiler. Yani shakira, Jennifer Lopez falan halt etmiş. Çoştukça coşuyorduk. Cıngır cıngır para sesleri geldikçe biz o an artık apaçi dansından mezdekeye kadar yol aldık. Sonra durduk gözlük kabım dolmuştu.

“Allaaaaaaaaaaahhhhhhhhh lan eyyy ehuehuehuehuehe laylaylaylay lay lay laaaayyyyyy” diye dördümüz kenetlendik daire şeklinde maç tezahüratı yapar gibi dönüyorduk. Bozuk paraları aldığımız gibi koştuk. Manyak bir yemek yedik. Çok mutluyduk. Erhan’ın karın gurultularını dinlemeden uyuyabilecektim. Gezip dolaştık takıldık çok geç gittik yatmaya. 20. Yaş günüm unutulmaz bir anı ile süslenmişti..
Başımı yastığa koydum ve gülümsedim. Hayatın, yolların insanın başına neler getireceğini hiç bilemiyoruz. Hep 20 yaşımda kalmak istedim o an. Hayatımın arka fonunda hep o bulvardaki şarkı çalsın “OO nayy nanana! Naaay nanana!” ruhumuz hep genç kalsın! Varsın bedenimiz yaşlansın! Ama biz o bulvarda beş parasız oynayan çocuklar olarak kalalım..

Filmlerden öte Vegas..
Belki de hayatımın en unutulmaz doğum gününü geçirmiştim. Aradan geçen 8 yılda istisnasız her defasında Las Vegas’ı düşündüm.. Parmak arası terliklerimizle, şortlarımızla casinolarda papyonlu adamların yanlarından geçerken hayal ettim bizi.. Görkemlilikte birbiriyle yarışan beş yıldızlı otellerin hemen hemen hepsinin devasa havuzlarına sızışımızı düşündüm. Günde iki öğün hamburgerle doyurduğumuz karnımızı. Filmin içinde bir figuran gibi hissettiğim o anları aklıma getirdim.
Mutluyduk lanet olsun. Gençliğin verdiği o coşkuyu daha sonra bulamayacağınıza yemin edebilirim. O anki enerjimi ve şuankini düşünüyorum. Arada dağlar kadar fark var. Yaşamaktan korkmayın. Hayal kurun. Yeteri kadar tutkunuz olduğu sürece içinizdeki o ateşi hiç kimse söndüremeyecek. Hiçbir zaman hayallerinizi ertelemeyin, her gün bu yolda bir şey yaptığınıza emin olun. Daha sonra geriye dönüp baktığınızda..; ben bu yaşıma kadar ne yaşamışım ki.. dediğiniz zaman, o acıya ne merhem ne ilaç satarlar. Hayat çok acımasız. Sizi bastıran duygularınızı şeytana satın ve artık vakit kaybetmeyin. Aşağıdaki şu 20 yaşına basan çocuğun mutluluğundan istemez miydiniz?… 🙂 Hoşçakalın..