Dünya Turu 4. Hafta | Sri Lanka Yol Hikayeleri

İlk sekiz günlük hayali bir Lübnan macerası geçirdim derken, meğerse o sadece bir başlangıçmış ve ben henüz Sri Lanka ile tanışmamışım. Soluksuz nefessiz geçen günlerimde aileme ses kaydı atmaya vakit bulamadığım zamanlar oluyordu ve sitem etmekte haklılardı. Aklım ve vücudum meşguldü. Sokakları aydınlatan güneş artık içime içime doğmaya başlamıştı sanki. Lübnan’dan ayrılırken güneşim battı. Çocuklarımı arkamda bıraktım, elimden birşey gelmeyerek, ciğerim parçalanarak.. “Yürümeye başladım, ne tarafa gideceğimi bilmeden. Bir sorun vardı ve ben adını koyamıyordum. Bu yüzdendi bu kadar hüzün”. demişti Bukowski.. Kendimi kendimden daha iyi anlatıyordu bazen ve ben okuyor, okuyor, okuyordum.. Sri Lanka ‘da yol aldıkça  görmediğimi, bilmediğimi, duymadığımı, tatmadığımı, hayatı okuyordum. Hayat da beni okuyor öğretiyordu..

Sri Lanka
Sri Lanka

Beyrut’tan Kolombo’ya uçarken Doha’dan aktarma yapmam gerekiyordu. Yani Sri Lanka ‘ya varmadan önce Doha’da 8 saatlik uzun bir bekleme sürem olacaktı. Sakin, çocuk ağlaması olmayan bir uçuşun ardından Doha’ya vardım. Şehri gezecek yeterli vaktimin olmadığını öğrenince kendime Wifi’li kuytu bir köşe bulup yazmaya başladım. İki koltuk yanıma bir çocuk oturmuştu. Heyecanlı, sürekli eli ayağı birbirine dolanan birisiydi.. ve ikide bir yan gözle bana bakıyordu. Hiç oralı olmayarak yazımı bitirmeye çalışıyordum ki birden selam verdi.

-Hey. Benim adım Danny.
+Selam dostum, Çağatay ben de.
-Nerelisin? Nereye gidiyorsun?
+Türküm. Kolombo’ya gidiyorum.
-AAAA! Türk müsün! Aman tanrım!!! inanılmaz! Senin ülken bir cennet!!! Biliyor musun! Ben 3 ay önce oradaydım dostum! Kapidikçaya gittim! bir de patakkaleye!! (Kapadokya ve Pamukkale demek istiyor) Vay canına!

Kendi anlatıp kendi şaşırıyordu.. Heyecanlı ve tutkulu insanları severim. Onlarla vakit geçirmekten hoşlanırım. Bu arkadaşın heyecanı her ne kadar çocuksu olsa da hiçbir kötü niyetinin olmadığı saflığından anlaşılıyordu. Yazımı o yanımdayken bitiremeyeceğimi anlayarak, laptobu kapattım, bir yudum su içtim ve muhabbete başladım.

+ Hmm. Demek benim ülkeme gittin he?
-Evet!! İstanbul’a da gittim. Bir hafta kaldım inanılmazdı!
+Peki sen nerelisin? burada ne yapıyorsun?
-Ben Endonezyalıyım, Bali’denim. Burada Katar’da çalışıyorum. Şuan yıllık iznim dolayısı ile bir ay için ülkeme aileme gidiyorum.
+Güzelmiş..
-Sende tam bir gezgin tipi var! Söylesene geziyor musun? Nerelere gittin? Neler yapıyorsun? Nerelere gideceksin!?
+Nerelere gideceğimi henüz ben de bilmiyorum. Rüzgar nereye eserse yol alıyorum. Lübnan’daydım bir süre, şimdi ise Sri Lanka’ya gidiyorum.

Sigiriya Köyü / Sri Lanka
Sigiriya Köyü / Sri Lanka

Yaklaşık yarım saat süren hararetli bir konuşma geçiyor aramızda ve beni Bali’deki evine çağırıyor. Hatta plan yapmadıysam Sri Lanka sonrası hemen oraya gitmemi istiyor. Bir ay Bali’de kalacağını ve o süre içerisinde beraber gezebileceğimizi söylüyor. Ben de nazikçe uzun süreli planlar yapmadığımı, değil yarınımı genelde bir saat sonra nerede olacağımı bilmediğimi söyleyerek, umarım kısmetse diyip yanından ayrılıyorum. Tabi ki iletişim bilgilerimizi alıyoruz.

Sri Lanka yolu için uçağa bindiğimde, daha önce hiç yaşamadığım bir heyecan sarıyor içimi. Gökyüzü o an aydınlık ama sanki gürlüyor, yukarı bakıyorum uçağın camından buz mavisi ama yağmur hissediyorum iliklerimde.. Hayatımda hiç bulunmadığım bir coğrafyaya geçerken, içimdeki heyecan sadece tutkumu artırıyor. Sri Lanka ‘nın içinde dolanması en zor ülkelerden biri olduğunu biliyorum ancak büyüsü beni git gide daha fazla içine çekiyor..

Kolombo’ya düzgün bir iniş yaptık. Havaalanında allaha emanet bir sistemle takılan Sri Lanka ‘lı çalışanların arasından önceden 35$ ödeyerek online aldığım e-vizem sayesinde sıyrılıyorum ve kendimi bir anda dışarıda kaosun ortasında buluyorum. Gece’nin bir yarısı saat sabah 03:00. Dışarıda bardaktan boşalırcasına bir yağmur.. Korna sesleri.. Hint diline yakın bir dille bağıran Sri Lanka ‘lı amcalar.. beni tuktuk ‘a (asya’da taksi niyetine kullanılan üç tekerli bir araç) tıkmaya çalışan tuktuk şöförleri.. rüzgar.. 18 kilo çantam.. gençliğim ve ben..

Yağmurlu Colombo ve tuktuk..
Yağmurlu Colombo ve tuktuk..

Etrafta gördüğüm otobüs, minibüs benzeri herşeye nereye gittiğini soruyorum. Sonunda bir tanesi Colombo diyor. Pazarlık yaparak 300 ruppie yani 2 dolara anlaşıp otobüse atlıyorum. Otobüs filmlerde bile görmediğim cinsten, içi full çiçekli böcekli işlemelerle dolu rengarenk, çeşitli dini motifler ve bangır bangır çalan bir radyo. Bu radyoda ise dualar okunuyor, ara sıra değişik müzikler, egzotik bir ortam. Ben ise cam kenarına büzüşmüş, 15 Sri Lanka ‘lı arasında ezine peyniri gibi parlayarak yağan yağmuru seyrediyorum. Yaklaşık 2 saat süren yolculuğun ardından, şehre varıyorum, hava da haliyle aydınlanıyor. Hostele yerleşip uyumadığım saatlerin acısını çıkarırcasına konuşmaya çalışan gezginlerden bu sefer uzaklaşıp öğlene kadar derin bir uyku çekiyorum ve burdan sonra asıl hikaye başlıyor..

Tipik Sri Lanka Otobüsü
Tipik Sri Lanka Otobüsü

Uyandıktan sonra hostelin ortak alanında telefonumu şarj etmek için biraz beklerken, pirizlerin farklı olduğunu farkettim. O anda çaresiz etrafa bakınırken melek yüzlü sarışın bir çocuk adaptöre mi ihtiyacın var diye sorarak yaklaştı. Çok mu belli ettim dedim.. Benimkini kullanabilirsin dedi ve odasına gidip adaptörü getirdi, ardından kahve ister misin kendime yapacağım dedi. Çok iyi olur dedim. Kahveleri de getirdi..

-Dostum senin adın ne? Allah seni günümü aydınlatsın diye yolladı galiba..
+Andreas (gülüyor). Kötü bir gün geçirmişe benziyordun.
-Kötü diyemem ama yorucu olduğunu söyleyebilirim.

Çok kısa süre içinde Andreas’la çok iyi anlaşıyoruz ve bir buçuk saatin muhabbetle nasıl geçtiğini ikimiz de bilmiyoruz. Andreas alman bir gezgin. Kız arkadaşı ile beraber işlerinden ayrılıp, ciddi bir hayata el atmadan önce birlikte 9 ay boyunca dünyayı gezmeye karar vermişler. Kız arkadaşı Mary ve kendisi Frankfurk’tanlar. İkisiyle de harika hoş sohbet yaptıktan sonra şehri biraz gezeceğimi söyleyip ayrılıyorum. Bütün gün tek başıma yağmur altında bütün şehri dolaşıp fotoğrafladıktan sonra akşam üzeri tekrar hostelin yolunu tutuyorum..

Colombo / Sri Lanka ilk gün
Colombo / Sri Lanka ilk gün

Çok konuşan Sri Lanka ‘lı bir teyze, Şahin K ‘ya benzeyen Hintli bir amca ve bir kaç asyalı asosyal gezgin arasında oldukça sırıtıyoruz. Bu yüzden bütün akşam Alman arkadaşlarla şen şakrak muhabbetin belini kırıyoruz. Onların da benim gibi yarın Kandy şehrine gideceğini öğreniyorum. Aslında ben Sigiriya ‘ya gideceğim ama oraya gidebilmek için en iyi yöntem Kolombo ‘dan trene binip Kandy ‘e oradan otobüse binip Dambulla ‘ya oradan tekrar otobüse binip Sigiriya ‘ya ulaşmak. Aslında en iyi yöntem tabi ki bu değil. Bu parası olmayanlar için en iyi yöntem.. 🙂

Sabah belki birlikte gideriz dedi Mary. Tabi ki dedim. Ancak Sigiriya’ya gideceğim için benim çok erken çıkmam gerektiğini ve sabah saat 7’de buradan çıkmış olacağımı söyledim. Onlar ise sabah biraz uyuşukluk yapıp kahvaltı yapıp güzel dinlenip acele etmeden hakeret etmek istediklerini söylediler. Geceden çantamı hazırladım ve onlara aynı odada kalmamıza rağmen bol şans diledim. Sabahleyin bir önceki akşam aldığım tatsız gofretleri yiyerek karnımdan çıkan seslere bir son verdim ve yola koyuldum..

Yağmur devam ediyordu. Ben yürüdükçe yollar büyüyor, uzuyordu sanki.. Kolombo-Kandy arası trenin normalde maksimum 3 saat sürmesi gerekiyordu. 2nd class (2. sınıf) biletimi 1.5$ a almıştım. Tren çok eskiydi ve koltukları aşırı terletiyordu. Yanımda 70’li yaşlarda Sri Lanka ‘lı bir adam, karşımda iki tane Sri Lanka ‘lı teyze, ben ise Burdur muhallebisi.. Bir buçuk saat ağır aksak yol aldıktan sonra tren birden duruverdi.. Çok yavaş ilerliyordu ancak sıkıntı etmiyordum çünkü manzaralar rüyalarımda görmediğim cinsten yeşil, görmemediğim kadar büyülüydü. Yalnız bir süre sonra sıkıcı olmaya başladı çünkü yaklaşık 2 saat aynı yerde çakılı kalmıştık ve tren hareket etmiyordu. Artık sıkıntıdan ve tren koltugunun verdiği bulantıdan etraftaki teyzelere amcalara sarıyordum. Köye mi gidiyosun? Buranın nesi meşhur? Ben ilk defa Asya’ya gelim bilin mi.. gibi cümlelerle çat pat ingilizce konuşan insanları darlıyordum. Derken bir yetkili geldi ve herkesin treni boşaltmasını istedi. Tren çalışmıyormuş, mefta olmuş ve biz başka bir trene binecekmişiz..

Sri Lanka Tren Yolculuğundan
Sri Lanka Tren Yolculuğundan

Sırtımda 18 kilo çanta ile bir metrelik tren basamağından aşağı atladım.. Tek tük gezgin görüyordum etrafta ve çoğu kişi yerliydi. Bu arada sürekli peşimde dolanan ve benimle konuşmaya çalışan kel bir adam da vardı. Game of Thrones’ta hadım edilen Varys’e benziyordu. izleyenler bilir. Adamın cümlelerinin ana teması, Sigiriya ‘ya gitmemin zor olacağı, eğer istersem ve param varsa beni arabasıyla Sigiriya ‘ya bırakabileceğiydi. Anlamasa da ona Esenler ‘den geldiğimi söyledim, kapalı çarşı görmüş bir adam olduğumu da söyledim. Anlamadı, tekrar sordu tekrar söyledim. “Esenler” ve “Kapalı Çarşı” kelimelerini ona ezberletene kadar söyledim. Sonunda telafuz edebiliyordu. Belki bir gün başka bir trende başka bir Türk’e denk gelirse, önce sen kapalı çarşı gördün mü diye bir sorar..

Yeni tren yanaştı, atladım. Bu sefer oturmamaya kararlıydım. Gezginlerin yoğunlaştığı bir bölgede çantamı kenara atıp manzaranın keyfini çıkarıyordum. Aradan yarım saat geçti, tren bu sefer güzel ilerliyordu. Arkamı döndüm, koltukta Andreas ve Mary…! Arkamı dönmeden 5 saniye önce onların da bu trende olabileceğini çünkü benden bir kaç saat sonra yola çıkacak olduklarını düşünmüştüm. Ama arkamı döner dönmez onları göreceğimi düşünmemiştim. Büyük bir sevinç yaşadım dünyanın en tatlı çiftini tekrar görünce. Şaşırdılar, hemen sarıldılar bana. Tren’den inene kadar kahkahalar eşliğinde muhabbet ettik. Tren’den indik ve hafızamızdan silinmemesi için bu fotoğrafı çekip vedalaştık..

Andreas ve Mary ile birlikte
Andreas ve Mary ile birlikte

Kandy şehrinden otobüse binerek Dambulla şehrine oradan tekrar otobüse binerek Sigiriya köyüne vardım.. O kadar yorgundum ki.. Ama beni ayakta tutan bir gücüm vardı. Bunun fiziksel bir güç olduğunu söyleyemeyeceğim. Ancak mental olarak kendimi zirvelerde hissediyor, yürüdükçe ilerledikçe huzur buluyordum ve bu beni daima ayakta tutuyordu.

Elimde harita ile kalacağım köy evini buldum. Bu köy evi tarzı yerlere “Homestay” adı veriliyor. Geceliği 4$ dolara tutmuştum. Kendime ait özel odam ve sabah kahvaltım olacaktı. Kalacağım yere vardığımda, 14 yaşlarında zayıf ama uzunca bir çocuk koşarak ve gülümseyerek yanıma geldi. Çok ilginç bir şekilde çat pat da olsa eğlenceli bir aksanla ingilizce konuşuyordu.

Sigiriya köyüne kaldığım evin girişi..
Sigiriya köyüne kaldığım evin girişi..

-Hey! You coming with booking ey? ( Selam! Booking.com aracılığıyla geliyorsun değil mi?)
+Evet dostum, nasılsın?
-Ben çok iyiyim (gülümsüyor, o gülümsedikçe her yerim pozitif enerji ile doluyor, yorgunluk falan kalmıyor). Sen nasılsın? Yorgun musun? Çay içer misin?
+Çok yorgunum. Sabahtan beri hiçbir şey yemedim ve 7 saattir yoldayım.. Bir an önce gidip yiyecek birşeyler bulmam lazım.
-Peki. Gel sana odanı göstereyim yerleşirsin. Eğer etrafı keşfetmek istersen bana söylemen yeterli.
+Bak sen. Tamam o zaman bugun bir şeyler yiyip geleyim yarın sabahtan beraber keşfe çıkarız olur mu?
-Gerçekten mi? Ben de mi geleceğim seninle gezmeye? Tamam tabi! Kaçta gideriz???
+E sen demedin mi gezdiririm diye. Sabah 8’de hazır ol, kahvaltı yapıp çıkarız.

Sigiriya köyünde kaldığım aile evinin girişi..
Sigiriya köyünde kaldığım aile evinin girişi..

Eşyalarımı odama bırakıp Alterin’in dünya tatlısı küçük kız kardeşi ve anne babası ile tanıştıktan sonra köyü keşfetmek için dışarı çıktım Yakın biryerde birşeyler yiyip kalacağım yere geri dönüp yatmak istiyordum. Bu köyün amazon ormanlarından farkı yoktu.. Heryerde binlerce maymun cirit atıyor ve çok tekin görünmüyorlardı. Filler zaten yemek yerken, yürürken vs bütün aktiviteleriniz boyunca yanımızdan geçiyordu. Değişik tropik hayvanlar, büyük kertenkeleler, tam bir vahşi ormanın içinde hissediyordum kendimi. Gözüme kestirdiğim Wifi’li bir yere oturdum ve yemek söyledim. O sırada Sri Lanka’nın facebook grubundan Suudi Arabistanlı bir çocuktan mesaj aldım. Sigiriya’ya geleceğini ve beraber takılabilabileceğimizi söyledi. Tabi ki dedim ve sözleşmek için o an oturduğum restorantın konumunu attım ve yarın orada olacağım saati söyledim.

Köyün dört bir yanını kuşatmış maymun çetesinden sadece bir tanesi
Köyün dört bir yanını kuşatmış maymun çetesinden sadece bir tanesi

Yemeğimi yiyip kalacağım yere vardığımda ise beni büyük bir süpriz bekliyordu. Odayı açıp içeri girdim. Banyonun kapısını açtığımda ise ufak çaplı bir şok yaşadım. Klozetin yanında bir kurbağa duvara tutunmuş siesta yapıyordu. Tiksintiden hemen kapıyı kapattım irkildim arkamı döndüm, iki tane kertenkele yatağımın yanındaki duvarda salsa yapıyorlardı. S….. böyle aşkın ızdırabını diyip dışarı attım kendimi. Aslında bu kadar mızmız bir insan değilim ama yıkanacağım ve tuvaletimi yapacağım yerde kurbağalarla piknik yapmak pek tarzım değil.

Sigiriya köyünde kaldığım oda
Sigiriya köyünde kaldığım oda

-Heyyyy!!!! (diye bağırdım)
+Bir sorun mu varr?? (diye koşarak geldi Alterin)
-Dostum içerde kurbağalar,kertenkeleler,çeşitli örümcekler ve bir düzine değişik tarzda böcekler var. Burasının Jurassic Park olduğunu bana baştan söylemeliydiniz.
+Kurbağa mı? sorun yok, ne olmuş ki. Dur bekle.

Dedi ve eline geçirdiği plastik poşetle tuvalete girip kurbağayı eliyle alıp bahçeye attı.. Yatağımın hemen yanındaki büyük örümcek ağlarını ve örümceği gösterdim. Onu da eliyle şöylece bir aldı.

-Oldu işte tamamdır. Sorun yok bunlar normal.
+Çok bilmiş misin sen küçük Pepe seni 🙂
-Anlamadım? 🙂
+Tamam tamam. Şekerden yapılmadık ya idare edeceğiz.

Kaldığım aile evindeki odamın bahçesi
Kaldığım aile evindeki odamın bahçesi

Dedim ve yatıp uyumaya karar verdim. Yatağımın sinekliğini iyice çektim. Yarım saat boyunca o yorgunluğuma rağmen elimde kameram fotoğraflara bakıyordum, çünkü arada sırada birşeyler geçiyordu önümden arkamdan hissediyordum. Dışardan ise bin bir türlü tropik hayvan sesi geliyordu. Uzaklardan değil duvarın hemen arkasından çok güçlü bir şekilde geliyordu. Hayatımda ilk defa duyduğum seslerdi bunlar. Biraz daha uyanık kalmaya çalıştıktan sonra internetin de olmayışı ile birlikte yorgunluktan bitkinlikten elimde telefonum ve kameram ile bayılmışım..

Gece yarısı 3 gibi değişik sesler ile uyandım. Gözümü açtığımda dış kapının alt eşiğinden birşeyin kapıyı oymaya çalıştığını ve çok güçlü “tatatatatakkkk”! “tatatatatakk”! “tırırırıtatakkk”! seslerini işittiğimde bu sefer gerçekten ürktüm çünkü birşey içeri girmeye çalışıyordu ve ne olduğunu bilmiyordum. Küçük birşeyden bu kadar ses çıkamazdı. Ayağa fırladığım gibi kapıya tekme atmaya başladım ama gitmiyordu.. Işığı yakmaktan çekiniyordum çünkü yaktığım an içerde değişik canlılar görebilirdim. Kapıda oyuk açmaya çalışan şey gitmediği için kendimi mecbur hissettim ve ışığı açtım. Açtığm gibi yüzümün hemen yanındaki duvardan bir kertenkele uçtu. Acayip çişim gelmişti ancak tuvaleti açmaya çekiniyordum.. Çünkü banyonun içerisinde duvarlarda geniş oyuklar vardı ve oraya herşey girebilirdi. Dışarı da çıkamıyordum..

Mirissa Beach Sri Lanka
Mirissa Beach Sri Lanka

Işığı yaktıktan sonra kapıyı tekmelemeye devam ettim ve ses kesildi. İçeri girip alem yapmaya çalışan şey gitmişti. Çok büyük ihtimalle büyük bir fare olduğunu düşünüyordum. Hani ülkemizde hiç göremeyeceğimiz cinsten birşey. Maymun olamazdı bence.. Haliyle gece 3’ten sonra uyuyamadım ve hava aydınlanana kadar sabah 7’ye kadar çişimi tuttum.. O yorgunlukla bile uykusuz kalmıştım, üstüne internet de yoktu. Kitap okumaya çalıştım, uykum geliyordu o yüzden kitabı attım kenara ve sabaha kadar saatlerce duvara baktım.. Saat gece 5 civarı yanımdan bir kertenkele daha geçince dayanamadım. Ayağa kalktım ve kapıyı yumrukladım. “Heyyyy! Biriniz buraya gelsin!!!” diye bağırdım bir kaç kez.

Ella / Sri Lanka
Ella / Sri Lanka

Evin babası geldi ve bir sorun mu var dedi kapı dışından.

-Evet sorun var. İçerde kurbağa var,kertekeleler var,örümcekler,böcekler hepsi ok! ama kapıyı delip içeri girmeye çalışan canavarlardan bahsetmemiştiniz. Ayrıca banyoda niye kafam kadar oyuklar var? Tropik hayvanlar gece yarısı odama girsin diye mi?
(Söylediklerimin %90’ını anlamadı. ingilizce bilmiyordu, sadece kertenkeleyi anladı. Ya da sadece onu anlamış gibi yaptı..)
+Kertenkele iyidir, onlar böcekleri yer.
-İyi falan değil. Neyse laf anlatamayacağım sana. (kızdığımı farketti, biraz mahçup oldu, bookingten kötü yorum yapacağımdan çekindi biraz da)
+Kahvaltını kaçta istersin?
-Mümkün olduğu kadar erken, çünkü uyumayacağım.
+Uyuyabilirsin sorun yok…
-Sorun var. Kahvaltı 7’de olursa sevinirim. Ancak eşin uyuyorsa rahatsız etme, kalkmasın ben gider başka yerde yaparım.
(Söylediğimi anlamadı. Tamam tamam dedi ve gitti)

Sri Lanka
Sri Lanka

Sabah 7’de dandik bir kahvaltı yaptıktan sonra Alterin’i aldım yanıma ve oradan ayrıldım. Çok fakir bir aileydi. Günlerdir süren yorgunluğumun, uykusuzluğumun ve odada yaşadığım stresin etkisiyle çok ufak da olsa asabileşmiştim ama çok kısa bir süre içerisinde durdurdum kendimi. Burası onların hayatıydı. Onlar böyle yaşıyorlardı ve bunlar onlar için normaldi. Buraya ayak uydurmaya çalışması gereken birisi varsa o da bendim. Sonuçta milyarlar ödeyip kalmıyordum bu odada. Aile de güler yüzüyle yardımcı olmaya çalışıyordu. Bunları düşünüp aileye gülücük saçtım sabahleyin hiçbir şey olmamış gibi. Dışarı çıkmadan önce Alterin’in kız kardeşi Oshina’yı alnından öptüm ve biraz oynadım.

Aile'nin evinde kahvaltı yaparken..
Aile’nin evinde kahvaltı yaparken..
Hiçbiri damak tadımıza hitap etmiyor
Hiçbiri damak tadımıza hitap etmiyor

Kendi kendime bu yola çıkma amaçlarımdan birini düşünüp motive oldum. Bütün gün Alterin’e unutamayacağı bir gün yaşatacaktım. Hemen gidip ikimize de birer bisiklet kiraladım. Alterin’in küçük arkadaşı Werigam da bize katıldı. Onun annesi bisiklet kiralıyordu ancak Werigam’a bisiklet sürme izni yoktu. Alterin çat pat ingilizcesi ile, Werigam’ın annesinden onun için izin alıp alamayacağımı sordu. Tabi dedim elimden geleni yaparım. Werigam’ın annesinin yanına gittim, üç beş şaklabanlık yaparak, Werigam’a da bir bisiklet vermesini istedim. Çocuklar bana emanet, akşam sağ sağlim buraya getireceğim. İsterse oğlu için bisiklet kiralama parası da verebileceğimi söyledim. Bırak onları biraz eğlendireyim dedim.

Oshina ile vakit geçirirken..
Oshina ile vakit geçirirken..

Kadın gülümsedi şaşkın bir şekilde. Belli ki alışkın değildi. Werigam’a eliyle işaret yaptı. Oğlu için para almadı. Heyecanla ve sevinçle havaya fırlayan Werigam koştuğu gibi bir bisiklet kaptı ve yanımıza geldi. Alterin’in rehberliğinde köyün altını üstüne getiriyorduk. Önce beni çok güzel bir göle götürdüler. Tropikal ağaçların ve maymunların arasında bisiklet sürerken yaşadığımı hissettim. Şöyle bir Türkiye saatine baktım ve içimden geçirdim. Eğer şimdi işimden ayrılmamış olsaydım ne yapıyor olurdum? Saate baktım Türkiye’de sabah 8:30’du. Gömleğimi kravatımı giymiş, Metroda insanların ter kokusunu çekerek kalabalık içinde metroda kendime ayakta duracak bir yer bulmak için ve işime götürecek servisi yakalayabilmek için koşturuyor olacaktım. 27 yaşında ben.. Gençliğimin su gibi aktığı dönemde, altın çağımda ben..

Alterin ve Werigam ile köyü dolaşırken
Alterin ve Werigam ile köyü dolaşırken

Bisikleti sürerken düşüncelere dalıyordum, kaskatı kesiliyordu yüzüm dünyanın adaletine. Fil sesleri yankılanıyordu ben bisiklet sürdükçe..  Yolda karşıma çıkan ve beni görünce kaçan timsah büyüklüğündeki monitör kertenkelelerini gördükçe, Metro’da asansörde arkadan gelip önüme duran insanları hatırlıyordum. Uzaktan bakıp yüzüme kişneyen maymunlara baktıkça, metrodan inerken yol vermeyip içeri girmeye çalışan insanları hatırlıyordum.. Ne garip.. İnsan hayatı ve doğa ne kadar da çok benziyordu birbirlerine.

-Hey önüne bak!!! (dedi Alterin)
+Aaaaaaaaa! (Bisiklette düşüncelere dalmış giderken az kalsın neredeyse timsah büyüklüğündeki zehirli monitor kertenkelesine çarpıyordum.)

Küçük rehberlerim ile dolaşırken / Sigiriya / Sri Lanka
Küçük rehberlerim ile dolaşırken / Sigiriya / Sri Lanka

Direksiyonu aniden sağa kırdım ve monitor kertenkelesi kaçtı. İnsandan korkmayan bir hayvan yoktu yeryüzünde. Onları saldırmaya çaresiz bırakana kadar sizden kaçıyorlardı. Ne korkunç yaratıklar olduğumuzu hatırlatıyordu timsah büyüklüğündeki kertenkele benden kaçtıkça..

Bisiklet ile Sigiriya köyünü gezerken
Bisiklet ile Sigiriya köyünü gezerken / Sri Lanka

Gölde bir süre vakit geçirdikten sonra köyün en büyük budist tapınağına götürdüler beni. Bir keşişle tanışıp tanışamayacağımı sordum Alterin’e. Werigam ingilizce bilmediği için daha çok Alterin ile konuşuyordum. Werigam’ı ise şakalarla güldürüyordum. Alterin bir keşiş ile tanışamayacağımı söyledi. Bana ne yapamayacağımı söyleme dedim (gülerek), her ne kadar yapıp yapamayacağımı ben sormuş olsam da. Çok istediğim bir şey olduğunda çok inatçı oluyorum ve genelde kural tanımıyorum. Keşiş’in yanına gittim her ne kadar Alterin arkamdan dur diye seslense de.

-Ayubowan. (Dedim keşişe. Ayubowan Sinhaleese dilinde “Uzun yaşa!” anlamına geliyordu ve bunu selam ve allaha ısmarladık kelimeleri yerine de kullanıyorlardı)
+Ayubowan.. (diye karşılık verdi keşiş)
-Sadece seninle tanışmak istedim.
+…. (cevap vermedi)
-Keşişler bu kadar soğuk mu olur hep? Ben sizi aydınlanmış sanıyordum. Selam verip tanışmak isteyen bir insanı neden cevapsız bırakırsınız.

Sigiriya köyü tapınağı, keşiş / Sri Lanka
Sigiriya köyü tapınağı, keşiş / Sri Lanka

Gözlerimin içine baktı.. Hiçbir mimik yoktu. Yalnızca çok derin ve kendine güvenli başkışlar seziyordum. Aynı zamanda korkusuz..

-Meraktan değil, gerçekten birşeyleri anlamak ve yaşamak istediğinde seninle konuşabiliriz.
+Sadece meraktan burada değilim. Belki ne istediğimi, neyi aradığımı anlatamam ama gözlerime baktığında samimi olduğumu anlayabilirsin.

(Alterin gelip keşişin ayağına çöktü ve ayağını öptü kalktı değişik bir selam verdi..)

-Gel..
(Takip ettim ve tapınak içinde bir taş zemine oturduk. Tapınakların hiçbirine ayakkabı ile girmeye izin verilmiyordu, zaten yalınayakla geziyordum)

Yaklaşık 40 dakika boyunca derin bir sohbet ettik.. Alterin ise uzakta bir yere bağdaş kurdu beni bekliyordu. Werigam ise dışarda bisiklet sürüyordu. Keşiş ile neler konuştuğumuzu burada değil de belki başka bir gün başka bir yerde anlatırım..

Alterin tapınak rehberi :)
Alterin tapınak rehberi 🙂

Dışarı çıktık ve Suudi arabistanlı arkadaş ile buluşmak üzere restoranta gittik. Alterin ve Werigam’a yemek ve Lassi dedikleri taze meyve sularından ısmarladım. Kabul etmemek için çok uğraştılar ve utandılar. Bu insanlarda mahçubiyet ve utanma duygusunu gördükçe mutlu oluyordum. Bazen batı dünyasından çok ilerde insani değerlere sahipler.. Abdullah restoranta geldi ve uzunca bir sohbet etik yemek yedik beraber planlar yaptık. Kısa zamanda çok iyi kaynaştık. Zaten insanlarla kaynaşmakta genel olarak sıkıntı yaşayan birisi olmadım hiç. Her türlü insana ayak uydurup farklı özelliklerini yadırgamadan onları olduğu gibi kabul etmeyi öğretmişti yollar bana..

Abdullah ile restorantta uzunca bir süre geçirdikten sonra çocukların bizi gezdireceğini söyledim ve köyün etrafında farklı tapınaklara ve değişik doğa harikası yerlere gittik. Ertesi gün ise Abdullah ile Pidurangala kayasına beraber tırmanmak için sözleştik. Ülkenin simgesi Fil şeklindeki devasa kaya parçasına tırmanmak turistlere 30$ dı. Bu ücreti tabi ki veremeyecektim. Bunun yerine Sigiriya yani Lion’s Rock dedikleri Aslan kayasına tırmanmak yerine bir kaç km ötede, Lion’s Rock’ı tam karşıdan gören ve giriş ücreti sadece 4 dolar olan Pidurangala kayasına çıkmaya karar verdik. Pidurangala kayasının manzarası daha güzeldi, çünkü Lion’s Rock’ı uzaktan fotoğraflayabilecektik, içinde Lions Rock’ta olduğu kadar çok olmasa da tapınaklar vardı.

Pidurangala Rock / Sigiriya / Sri Lanka
Pidurangala Rock / Sigiriya / Sri Lanka

Ertesi gün bisikletleri kaptık Abdullah ile ve yolda giderken eğitimcileri eşliğinde cirit atan filleri gördük ve durduk. Filleri sevdik.. Bu kadar büyük olup da bu kadar sevimli olan ve insan canlısı olan bir hayvan görmemiştim hayatımda..Kısa aranın ardından öğlen saatlerinde köyde biraz daha dolandık. Çünkü Pidurangala kayasına gün batımında tırmanmak istiyorduk. Manzaranın normalinden 10 kat daha güzel olacağına emindim. Akşam saatlerine kadar çocuklarla da beraber vakit geçirdikten sonra Abdullah ile yola koyulduk.. Önümüzde 4km lik bir yol vardı. Bisikletlerimizle hiç bozulmamış ormanların arasından yine tropikal hayvanlar eşliğinde yol alıyorduk.. Çok eğlenceliydi herşey. Bisiklet sürerken Abdullahla değişik şakalar yapıp umarsızca kahkalar atıyorduk, film gibi geçiyordu yollar.

Sigiriya / Sri Lanka
Sigiriya / Sri Lanka
Sigiriya / Sri Lanka
Sigiriya / Sri Lanka
Abdullah / Sigiriya / Sri Lanka
Abdullah / Sigiriya / Sri Lanka

Pidurangala kayasının girişine vardığımızda hava kararmaya yakındı. Dışarıda orta yaşlı hollandalı bir çift vardı. Onlara tırmanıp tırmanmayacaklarını sordum. Tırmanmayı çok istediklerini ancak görevlilerin yerlerin çok kaygan oldugunu ve yukarı çıkınca havanın kararacağını ve aşağı inmenin çok zor olacağını söylediklerini anlattılar.. Ben Sigiriya köyüne bu kayaya tırmanmak için gelmiştim. Kapıda aslanlar beklese beni durduramazlardı. Onlara tırmanacağımı ve isterlerse beni takip edebileceklerini söyledim. Abdullah da bana ayak uydurdu ama hollandalı çift korktular ve yarın sabah geleceklerini söylediler. Benim ise sabah gelecek vaktim yoktu çünkü yarın sabah köyden ayrılacaktım.

İçeri girdim, görevliler karşıladı ve onlarla konuşan genç bir çift dönmek üzereydi.

-Evet, olay nedir? (diye sordum)
+Sanırım tırmanamayacağız. Böyle söylüyorlar (dedi irlandalı çift)
-Tırmanamayacağız diye birşey yok. Dostum bakar mısın? (diye seslendim görevliye). İzin verseniz de vermeseniz de ben buraya şimdi çıkacağım. Allah’ın kayası senin değil. Şimdi ya izin verirsiniz ya da önümden çekilirsiniz.
+Çıkmanız çok tehlikeli. Yalnızca bir rehber eşliğinde çıkabilirsiniz. Rehberimiz de ücretli.
-Kaç para?
+1500 Ruppiee (37 TL)
-1500 değil. 1000 ruppiee yapacaksın. İrlandalı çifte döndüm. (Çok hızlı konuşuyordum, içime kapalı çarşı esnafı kaçmıştı, adeta organize ediyordum orayı). Şimdi kişi başı 250 ruppiee (6TL) verdik mi her türlü çıkıyoruz. Siz de okey misiniz?
+Tamamdır, sağol.
-(Rehbere döndüm.) 1500 değil 1000 ruppiee vereceğiz. Tamam mı?
+Tamam.

Pidurangala Rock / Sigiriya / Sri Lanka
Pidurangala Rock / Sigiriya / Sri Lanka

Hayatımın en etkileyici manzarasına doğru yol alıyordum.. Çocukken babamın ansiklopedisinde gördüğüm bu doğa harikası, peri masalı yere tırmanırken heyecandan ürperiyordum.. Beklentilerim çok yüksek olduğu için hayal kırıklığı yaşamaktan da çekiniyordum. Tırmanış ormanlık olduğu için hava kararmasa bile karanlıktı.. kan ter içinde bin metre, belki daha fazla tırmandık.. İrlandalı çiftle de arkadaş olduk haliyle. Onlar da sayko gezginlerden çıktı. Asya ve Güney Amerikayı hemen hemen bitirmişler.. Hoş sohbet eşliğinde yukarı vardığımızda tabiri caizse küçük dilimi yuttum.

Ağlamamak için kendimi tutuyordum. O kadar güzeldi ki.. Güneşin kırmızısı, turuncusu, uçsuz bucaksız koyu yeşil ve karşıda Sigiriya (Lion’s Rock).. Huzurun ve mutluluğun enerjisi bütün yorgunluğumu aldı.. koca kayaların üstünde binlerce metrelik yükseklikte çocuklar gibi zıplıyordum. Rehberimiz de çok iyiydi, hakikaten aldığı parayı haketti, üçkağıt değildi yaptıkları, hakikaten bizi düşünmüşleri, bunu çıkarken anlamıştım ki yalnız başımıza çok zor olacaktı. En üst mertebeye vardığımızda akrobasi gerektiren hareketler de yapmak zorunda kaldık.. Günü batırana kadar bir buçuk saat boyunca cenneti izledik.. fotoğrafları ve videoları bir an önce bitirip anı yaşadım. Nefesimi ciğerlerime çektim. Bu an bir daha gelmeyecekti ve ben burada oturuyordum, kimse beni rahatsız etmiyordu. Hayattaydım. Allah’a şükrettim ve bir gülümseme aldı yüzümü.

Pidurangala Rock / Sigiriya / Sri Lanka
Pidurangala Rock / Sigiriya / Sri Lanka

Hava kararmıştı. Zifiri karanlık.. İniş yolu hakikaten zorlu olacaktı. Bu arada çıkarken yılan da görmüştük. Sıkıntı yoktu, her türlü vahşi hayvana alışmıştım. İniş yolunda İrlandalı Patrick’in kız arkadaşının çığlığı ile arkama döndüm. Ormanda bomba gibi yankı yaptı çığlık sesi. Rehber hemen koştu. Düşmüştü, bacağı hemen şişti.. ama mızmız bir kız değildi ve devam etti. Kısa bir süre sonra Abdullah çok kötü bir şekilde bacağını vurdu kayaya.. O da mızmızlanmadı çünkü mutluyduk, herşey buna değerdi.. İnmeye yakınken Patrick’in şarjının bitmesi ile kendi telefonumun ışığını açayım diye telefona bakarken çok sert bir şekilde kafamı kayaya vurdum. Acıyla olduğum yere çöktüm. En serti benimkisiydi. Canım acıyordu ama mızmızlanmadım, birşey yok dedim. Rehber yine de yanıma gelip 2 dakika boyunca başımı sıvazladı ve kontrol etti..

Pidurangala Rock / Sigiriya / Sri Lanka
Pidurangala Rock / Sigiriya / Sri Lanka

Ufak kazalarla tırmanışı başarılı bir şekilde tamamladık.. Abdullah ile yüzümüz gülüyordu.. İrlandalı Patrick beni instagramdan takip etmek istediğini söyledi. İletişim bilgilerimizi aldık ve vedalaştık. Dönüş yolu tırmanıştan çok daha zor olacaktı.. Zifiri karanlıkta vahşi hayvanlar eşliğinde tam 4km o yorgunlukla nasıl bisiklet süreceğiz diye birbirimize bakıyorduk Abdullah ile..  Oradaki rehberler bu karanlıkta ormana asla girmememizi söylediler. Çünkü başı boş vahşi filler dolanıyordu ve çok tehlikeli olabilirdi. Mantıklı bir kara vermek gerekiyordu. Orada tuktuklar vardı, hem pahalı olacaktı hem de bisikleti nereye koyacaktık.. tuktuklar küçük araçlar sonuçta..

Sri Lanka
Sri Lanka

Aklıma bir fikir geldi..

-Abdullah.. Bisikletleri tuktukta önümüze alsak nasıl olur?
+Yok artık. Sığmaz. İmkansız.
-Dostum denemeden hiçbir şeye imkansız deme. Bak şimdi.

Tuktuk şöförlerinin yanına gittim. Aynı işletmeye aitti. Fiyat sordum 400 ruppie dediler. Asıl fiyat buydu hakikaten. 200 ruppie (1.5$) vereceğimi aksi takdirde fillerin sırtına atlayıp gideceğimi söyledim. Deli sandılar beni. Haklılardı.

-Tamam tamam, dur seni hayrına götürürüz ama bisikletleri burda bırakmanız gerekecek, yarın sabah gelir alırsınız.
+Tabi ki hayır:) Bisikleti önüme kucağıma alacağım. İki tuktukla gideceğiz. Abdullah bir tuktukta ben diğerinde.
-Delisin sen.
+Belki de.

Sri Lanka
Sri Lanka

Bisikleti kucaklayıp önüme sığdırdım bir şekilde. Canım acıyordu, dizim de acıyordu. Bisikletin tekeri de yere değdiği için sürekli kaldırıp havada tutmam gerekiyordu. Kollarım felç oldu ama şikayet etmedim, 4km yol sonuçta.. Pamuk şekerden yapılmadık ya..

Tuktuk şöförleri hakikaten çok iyi insanlardı. Asla dolandırmaya çalışmadılar. Orada biz onlara mecburduk bunu biliyorlardı kullanabilirlerdi ancak yardım ettiler.. Onlara minnettarım. Abdullahla köye döndüğümüzde hala yüzümüzde gülücükler vardı, yaptığımız şey çok güzeldi ve hayatımız boyunca unutamayacaktık. Bunu kutlamak için bir restoran & pub a girdik. Güzel bir yemek yemek istedik bu yorgunluğun üstüne.. Bir tane de lokal arpa sularından LEO.. 🙂 Yalnız, ziyafet dediğim yemek sadece 2$ dı 😀 Sri Lanka sinir bozucu derecede ucuz bir ülke.. Bütün zorluklarına rağmen kalbinizi fethediyor.. Komik insanları, değişik kültürü ve vahşi doğası ile bambaşka bir yere sahip gönlümde..

Polonnaruwa / Sri Lanka
Polonnaruwa / Sri Lanka

Abdullah ile beraber bir kaç saat yorgunluk atıyorken yanımıza Sri Lanka’lı bir adam geldi ve Abdullah’ın morarmış bacağını sıvazladığını gördü. “I am beer man!” diye bağırıyordu arpa sularını isteyenlere dağıtarak, herkesi kahkaya boğuyordu bu adam. Abdullah’ın yanına yanaştı ve ne oldu diye sordu. Abdullah ona Pidurangala’dan inerken bacagını vurdugunu ve böyle olduğunu söyledi. Adam bekle dedi.. Birazdan geleceğim.. Gitti ve 10 dakika sonra elinde Sarı bir kremle geri döndü. Abdullah’ın bacağını aldı dizine koydu ve tam 10 dakika boyunca masaj yaparak kremi bacağına sürdü. Abdullah’ın ah uh seslerini ve bacağına krem sürüp masaj yapan koca adamı gördükçe kahkaha boğuldum, daha sonra kahkaham yerini gülümsemeye bıraktı..

Polonnaruwa / Sri Lanka
Polonnaruwa / Sri Lanka

Ne güzel insanlar vardı dünyada.. Her gittiğim yerde inancım artıyor, sevinçlere boğuluyordum. Sadece kötülük yoktu, Sri Lanka’nın kuytu yerindeki bu köye yerel bir adam 10 dakika boyunca Abdullah’ın bacağına hiç bir çıkarı olmamasına rağmen masaj yapıyordu.. Oturmasını istedim.

-Kimsin necisin?
+Ben bu restorantın sahibiyim. Burada çalışıyorum, keyif alıyorum işimden.

Şaşkınlığımız iki katına çıkmıştı. Koca restorantın sahibiymiş bu bacak masajı yapıp, espiriler yapıp insanları güldüren adam.. Daha sonra anlatmaya başlıyor..

-Ben çok eziyet çektim.. Yıllarca inşaatlarda çalıştım, restorantlarda garsonluk yaptım, aileme çocuklarıma baktım, gece gündüz çalıştım hiç durmadım, hep çalıştım, ellerim hep nasırdı hayatım boyunca kendime vakit ayıramadım. Ama hiç şikayet etmedim ve insanlara hep yardım ettim, tanrıya bana bahşettikleri için şükrettim. Şimdi burada restorantım var, beni bütün sigiriya köyü tanıyor. Dışarı çıkın herhangi bir yerde adımı verin sizden para almazlar. Artık çocuklarıma daha iyi bakabiliyorum bunun için çok mutluyum ama parada hiç gözüm yok, çocuklarımın karnı doysun yeter..

Kandy / Sri Lanka
Kandy / Sri Lanka

Ağzım açık dinliyordum adamı.. Mecidyeköy’ün kalabalığında ışıklarda karşıdan karşıya geçmek için telaşla yeşil ışığı beklemeden yola atlayan yayalar geliyordu aklıma. İşine koşturan 25 yaşındaki gençler. Bershka’da bir pantolon beğenmişlerdi onu almaları gerekiyordu, bunun için daha hızlı koşuyorlardı kırmızı ışıklarda.. “Ah hayat, buruk ve tatlı trajedi! Mahvıma neden olan göz kamaştırıcı orospu!” demişti John Fante.. O kadar çok yankılanıyordu ki bu cümleler beynimde, acıyordum gençlerin gençliğine, hayat telaşımıza.. Tek derdi yeni bir pantolon almak olan bir genç ile, tek derdi çocuğunun karnını doyurmak olan babayı düşündükçe.. Ah hayat..

Abdullah’ın planı benimkisinden farklıydı. O Kandy’e gidecekti ben ise Polonnaruwa’ya gidecektim. Ancak Abdullah beni çok sevmişti ve bütün gezi planını değiştirip benimle gelmek istediğini söyledi. Tabi ki dedim. Ertesi gün Polonnaruwa’da Kaudulla Ulusal Parkında 250 vahşi filin yaşamını ve buffalo, kartal gibi değişik vahşi hayvanları yakından seyretmek için yol alacaktım.. CouchSurfing’ten bana mesaj atan yerli Sri Lanka’lı bir kız da vardı ve Polonnaruwa’da benimle buluşabileceğini, Sri Lanka’lı bir arkadaşının arabası olduğunu ve bizi Kaudulla’ya götürebileceklerini söyledi.. Hayhay dedim.. Jeep kiralama ücretleri, benim gibi parasız gezginlerin cebini yakıyordu. O yüzden düşünceliydim..

Abdullah ile yaptığımız sayısız otobüs yolculuklarından bir tanesi
Abdullah ile yaptığımız sayısız otobüs yolculuklarından bir tanesi

Restorantın sahibi hala bizimle oturuyordu. Yarın ne yapacağımızı sordu. Polonnaruwa bölgesindeki Kaudulla vahşi yaşam parkına safariye gitmek istediğimizi söyledim. Kendisinin jeep’i olduğunu ve istersek onu ücretsiz alabileceğimizi söyledi.

Bu nasıl bir yürek? bu nasıl bir insan güveni? Koca jeep’ini daha yeni tanıştığı dünyanın öbür ucundan gelmiş iki insana vermek istiyordu.. Sri Lanka’da direksiyonlar sağda.. Yol da sağdan akıyor.. İngilizlerin burayı da sömürmeleri sonucu oluşmuş bir ingiliz sistemi.. Ayrıca Sri Lanka’daki şöförler tabiri caizse “MANYAK”. Her otobüse, tuktuka vs bir araca bindiğimde en az 2 kaza atlatıyordum. her dakika başı şöförler ters şeride girip makas atıyorlardı.. Bu trafikte, üstelik sağdan akan yollarda araba kullanamayacağımı söyledim. Zira bisiklet sürerken daracık yolda arkamdan koca kamyon 130km hızla gelip yavaşlamamıştı, çaresizce kendimi bisikletten yere fırlatmıştım ezilmemek için. Çayır çimenin üstüne düşüp yuvarlandığımdan ufak tefek sıyrıklarla atlaşmıştım. Bisikletin ise direksiyonu yamulmuştu..

Weligama Beach / Sri Lanka
Weligama Beach / Sri Lanka

Bütün bunlar üzerine Jeep kullanmak akıl karı değildi. Abdullah da kesinlikle kullanamayacağını söyledi. Çaresizce ücretsiz jeepi alamadık ama teşekkür ettik. Kaldığım yere döndüğümde bir saat çocuklarla bahçede müzik dinleyip muhabbet ettim sonra da yatağıma gittim. Artık alışmam gerekiyordu, banyoyu kullanıp soğuk suda duş aldım, yatağıma yattım hiçbirşey düşünmeden uyudum. Benim ayak uydurmam gerekiyordu onların değil.

Ertesi gün Abdullah ile birlikte Polonnaruwa kasabasına doğru otobüs ile yol aldık.. yine yöresel müzikler ve çiçekli koltuklar eşliğinde sıcaktan mayışarak.. Polonnaruwa’ya vardık.. kalacağımız hostelin sahibi tam anlamıyla bir baş ağrısıydı. Hayatımda bulunduğum hiç bir ülkede onun kadar inatçı bir herif görmemiştim. Israrla sorular soruyor yogunluğumuzu ve konuşmak istemeyişimizi hiçe sayarak, bize jeepini kiralatmak ve tur satmak ve satmak ve satmak.. satmak istiyordu. Tek derdi para kazanmaktı. Hiç bir tur yapmayacağımızı ve sri lanka lı arkadaşlar ile buluşacağımızı söyledim. En sonunda artık cevap vermeyip es geçiyordum adamı, sallamıyordum. Duş alıp biraz dinlenip kapıya çıktık, Shamila ve Leo ile buluştuk.

Shamila, Leo ve Abdullah ile Kaudulla National Park / Polonnaruwa / Sri Lanka
Shamila, Leo ve Abdullah ile Kaudulla National Park / Polonnaruwa / Sri Lanka

Ruh hastası hostel sahibi bizi takip ediyordu ana yola kadar arkadamızdan yürüdü. Arkadaşlarımızı görmek için ve hala satmak için.. cevap vermiyordum adama. atladık arabaya gazladık. Leo Sri Lankalı ama yıllardır Amerika’da yaşıyor. Sri Lanka’ya memleketine tatile gelmiş. Shamila’da hastanede çalışan bir eczacı kız. Araba ile kilometrelerce yol yapıp, değişik sıradışı yollardan geçip vahşi yaşam Kaudulla’ya geldik.. Hayat’a dair yapmak istediğim şeyler listemden bir şeyi daha eksiltecektim.. Vahşi filler eşliğinde safari..

Yolda mola verip birşeyler yemek istedik.. Karşımda insanlar elleri ila pilavı ve sulu yemekleri avuçlaya avuçlaya yiyorlardı. Kaşık çatal kültürü yoktu. Bir anne eli ile alacalı yemekli pilavı tomak yapıp çocuğuna yediriyordu.. Kültürdür diyip çatalımla yemeye devam ettim..

Ağzımız açık şekilde jeep ile yol aldık vahşi parkta.. Filler kükredikçe borularından su fışkırdıkça bütün heybetleri ile büyüyorlardı önümde.. 250 tane fil yanı başımda.. maymunlar, buffalolar, kartallar, tropik kuşlar ve dahası.. Fotoğraflarımı aldıktan sonra bir buçuk saat oturup onları izledim, anı yaşadım.. Ardı ardına yaşadığımız iki etkileyici gün Abdullah ile beni çok şaşırtıyordu.. Yine yüzümüzde güller açarak hostele döndük. Leo ve Shamila’ya teşekkür edip vedalaştık. Hostel’e döndüğümüzde adam yine bekliyordu kapıda, daha varır varmaz konuşmaya başladı.. “Siz parka gittiniz biliyorum! Arkadaşlarım oradaydı bana haber verdiler, yanlış yaptınız çok pahalı orda benim jeepim güzel, yine yapmak isterseniz burda, farklı parklar da var ben götürebilirim jeepim.. bla bla bla bla…” ömür törpüsü sabrımı taşırdı ve elimde defol işareti yaparak mimiksiz bir şekilde odaya girdim.

Kaudulla National Park / Polonnaruwa / Sri Lanka
Kaudulla National Park / Polonnaruwa / Sri Lanka

Safari, yanımızda yerel insanlar olduğu için ve 4 kişi olduğumuz için normalin yarı fiyatından daha ucuza gelmişti. Ki zaten ucuz olur diye YALA, UDAWALAWE gibi meşhur parklar yerine Kaudulla’yı tercih etmiştim.. Yala’da insanlar 6000 ruppie verirken biz olayı 1500 ruppiee’ye kapatmıştık.

Gece rahat bir uyku çektikten sonra sabah Kandy’e gitmek için hazırlandık. Otobüse gitmeden önce açlığımızı yatıştırmak için birşeyler yiyecek yer arıyorduk ama her yer inanılmaz derecede leşti.. Oralarda yemek yesem üç gün yaşarım diyordum kendi kendime.. Koku.. pislik.. İnsan bakınca midesi bulanıyordu. Açlıktan çaresiz markete girdik, marketler bile kokuyordu. Ambalajlı bir kek alıp açlığımızı yatıştıralım dedik. Abdullah keki açar açmaz böcekler fışkırdı dışarıya, komik bir ses tonu ile bağırarak fırlattı keki.. Otobus gelmek üzereydi ama yolumuz uzundu..

-Abdullah, bu böyle olmayacak.. pahalı mahalı.. uzun yol aç gidemeyiz, bağışıklığımız zaten düşük, gel şu yakındaki otelin restorantına gidelim. Orada yersek ölmeyiz. en azından 20 sene öldürmez.
+Haklısın, hadi gidelim.

Yol Arkadaşım Abdulla ile birlikte başka bir otobüs yolculuğu
Yol Arkadaşım Abdulla ile birlikte başka bir otobüs yolculuğu

Otele gittik ve taş gibi güzel mi güzel bir kahvaltı yaptık.. 6$ ödedik.. 17 tl civarı.. Bu Sri Lanka ‘da bir öğüne verdiğim en pahalı ücretti, ama değdi. Otobüse atladık ve gönül rahatlığıyla ucube otobüslerde düşüncelere dalarak Kandy ‘nin yolunu tuttuk.. Otobüsteki insanlara bakıyordum. Mutsuzluk ve düşünceler akıyordu yüzlerinden.. Söylemesi çok zor ve kötü ancak köle ruhlulardı. “Sir” yani efendim diye hitap etmeye alışmışlardı yabancılara. Bize karşı aşırı saygılılardı. Bu saygı bazen rahatsız ediyordu beni.. Ah ingilizler.. Ah kan emiciler..

Kaudulla NP / Polonnaruwa / Sri Lanka
Kaudulla NP / Polonnaruwa / Sri Lanka

Kandy’de hostele vardığımızda büyülendik. Bir gece kalacaktık ve hostel inanılmaz büyük, ferah ve konforluydu. Yalnız canımı sıkan ve içime kurt düşüren birşey vardı. İçerde bizden başka konaklayan hiçkimse yoktu. İçerde iki kişi çalışıyordu. Birisi Çin’li Marta hostelin yönetiminden sorumlu ve yaklaşık iki hafta önce Çin’den gelmiş bir seneliğine.. Diğeri ise hostelin diğer bütün işlerinden sorumlu Marta’ya Madam diye hitap eden Sri Lanka ‘lı adam.. Yurt tarzı oda yerine boş gördüğüm iki kişilik odayı bize verip veremeyeceklerini sordum.. Önce maalesef dediler.. Sonra Martayla şakalaşıp güldürdükten falan sonra odayı alabilirsiniz diyip anahtarı verdiler. Hostele yerleştik, Kandy’de dolaştık ve tapınaklara gittik. Geri döndüğümüzde Abdullah ile birden kaşınmaya başladık!

Kandy'de gece yarısı terk ettiğimiz hostel
Kandy’de gece yarısı terk ettiğimiz hostel

Yataklar belli ki “bedbugs” dedikleri yatak böcekleri ile doluydu.. Abdullah çıldırdı, böceklere hiç tahammülü yoktu. Günde 4 defa spreyliyordu kendini ve yatağından fırlayıp salon kısmında oturmaya başladı. Beni de tribe soktuğu için ben de kalktım hakikaten kaşınıyorduk.. Saat gece yarısı 1’e geliyordu uyumamız şarttı ne yapacağız diye düşünürken, birden Abdullah toparlan gidiyoruz dedim. Nereye? dedi. Bilmem buluruz bir yer dedim. Aşağı resepsiyona indik, adamı uyandırdık ve derdimizi anlattık. Başka oda verdi. O odada da aynı böcekleri görmek mümkündü. Aşağı inip tekrar uyandırdık. Paramızı geri verin biz gidiyoruz dedik.

Olmaz sabah konuşabiliriz Madam uyuyor dedi. Madam’ını uyandır dedi Abdullah, Booking.com ‘da kötü yorumlar yazmakla tehdit etti. Bunun üzerine adam Madam’ını korka korka uyandırdı.. Marta çok iyi çok şeker bir kızdı. Paramızı hemen iade etti. Sokağa çıktık gece yarısı ağır çantalarımızla bayır aşağı maymunlar eşliğinde  karanlık yollarda yürüyorduk.. İnternetten hostel bakıyorduk ama bulamıyorduk.. Abdullah stresten sigara aşeriyordu.. Sadece oteller vardı.. Ona da verebilecek bütçemiz yoktu. Sabahleyin Kandy’den Ella’ya 7 saat sürecek tren yolculuğumuz vardı ve uyumamız gerekiyordu. Zira treni yakalamak için erken kalkmamız şarttı. Umarsızca yollarda yürürken bir araba yanımıza yanaştı ve taksi oldugunu söyledi. Taksiye ihtiyacımız olmadığını söyledik. O zaman gece yarısı çantalarla sokakta ne yaptığımızı sordu..

Sri Lanka
Sri Lanka

Durumu anlattık. Adam atlayın sizi güzel bir otele götüreceğim dedi. Paramız az dedik. Bütçemizi sordu. Hostele verdiğimiz 8 doları söyledik. Gelin dedi.. Adam iri yarı mor sarkık gözlü birisiydi.. O an Abdullah ile birbirimize bakıp çaresizce adamın arabasına atladık. Otele yanaştık ve içeri girdik. Otelin resepsiyonu ile konuşma gerçekleştiren taksici, kişi başı 8 dolara ayarladı ve taksi için bizden para almayacağınız söyledi. Abdullah sigara almak istiyordu, stresten sigara krizi tutmuştu. Adam gömleğinin cebinden iki dal çıkarıp Abdullah’a uzattı ve şöyle söyledi:

-Otelinizi bulduk. Taksi parası almıyorum. Son sigaramı da verdim. Biz insanız. İnsanlık ölmedi. Kendinize iyi bakın..

Benim tüylerim diken diken olmuştu bile. Adama ne diyeceğimi bilemedim ve o an Tanrı’ın izlediğini düşündüm.. Dünya’nın her yerinde iyi insanlar, çıkarsız insanlar vardı.. Konforlu yataklarımızda rahatça uyuduk.. Sabah güzel sıcak bir duş alıp çıktık odamızdan.. Sri Lanka’daki en büyük hayalim olan, dünyanın en iyi manzalaralı yolculuğu seçilen Kandy-Ella trenine binmek üzere yola çıktık.. İstasyona vardığımızda kalan son iki bileti almıştık.. Yine kıyısından dönmüştük anlaşılan.. Sırada arkamızda bulunan insanlar sonraki tren için bir kaç saat beklemek zorunda kalacaklardı..

Kandy-Ella tren yolculuğu / Sri Lanka
Kandy-Ella tren yolculuğu / Sri Lanka

Saatimiz geldi ve heyecanla mavi trene atladık. Karşımıza kim çıksa haydaa dersiniz… Pidurangala kayasına beraber tırmandığımız irlandalı çift! selamlaştık sarıldık, küçük bir sohbet gerçekleştirdik. Daha sonra tren hareket etti.. Heyecan bastırıyordu. Tren oldukça kalabalık, bir çok Sri Lanka ‘lı yerli ve dünyanın dört bir yanından onlarca sırt çantalı gezgin bu trendeydi.. Abdullah ile fotoğraf çekmekten kendimizi alamıyorduk.. Kendisi profesyonel bir dalış uzmanı ve ayrıca profesyonel bir fotoğrafçıydı. Diğer yandan meslek olarak ise IT müdürlüğü yapıyordu.

Tren yolculuğu boyunca karşımıza çıkan manzaralardan bir tanesi
Tren yolculuğu boyunca karşımıza çıkan manzaralardan bir tanesi

Toplam 7 saat süren Kandy-ella tren yolculuğu boyunca kapıdan böyle bacaklarımı sarkıtarak yeşil cennetin ve mavi gökyüzünün eşliğinde yol aldım. Yollarda çay toplayan kadın işçilerden, pirinç tarlalarına, evlerinde çamaşır asan haktan devasa palmiye ağaçlarına kadar herşey vardı.. Koskoca 7 saatlik bu tren yolculuğunun fiyatı komik bir şekilde sadece 1.5$ yani 5tl.. Trende tanıştığım belçikalı Walter ile birlikte en sevdiğim şarkıları yanımda götürdüğüm küçük hoparlörde açtım, üstüne bir de muhabbet.. İçeride satılan ucuz Sri Lanka fıstıklarından da aldık. Keyifler çok güzeldi.. Walter, 2 ay kalacağım diye gittiği Endonezya’da tam bir sene kaldığı hikayeyi anlattı.. Yollarda tanıştığım her gezgin hemen hemen koca asyayı dolaşmış oluyor ve yollarda daha önce hiçbir Türk’e rastlamadıklarını söylüyorlardı..

Belçikalı Walter ile
Belçikalı Walter ile

Walter Endonezya’da parasız bir şekilde gönüllü işlerde çalışarak, konaklama ve yiyecek masraflarını karşılamıştı.. evlerde boya badana yapmış, kız arkadaşı da çocuklara ingilizce öğretmişti.. Hayatımın en güzel yolculuğunun sonuna geldiğimde ağzım yine kulaklarımdaydı. Yorgunluğumun önemi yoktu, yaşadığım sıkıntılara değiyordu. Ella’ya iner inmez etkilenmemek mümkün değildi. Hayatımda gördüğüm en yeşil yerdi burası.. Koyu yeşil, palmiyeler, ağaçtan barlar, rastalı Sri Lanka ‘lı hippieler tarafından işletilen barlar, Bob Marley müzikleri her yerde.. Rahat insanlar.. Bir Olympos, bir kabak koyu havası vardı Ella ‘da.. Birşeyler yiyip dinlendikten sonra çantalarımızı gastropub’a bırakıp, hostele gitmeden meşhur Nine Arch Bridge ‘e (Nine Arch Köprüsü) yol aldık. Yine bir gün batımı yakaladık şansımıza..

Nine Arch Bridge / Ella / Sri Lanka
Nine Arch Bridge / Ella / Sri Lanka
Nine Arch Bridge / Ella / Sri Lanka
Nine Arch Bridge / Ella / Sri Lanka

Daha önce hiç bulunmadığım tarzda bir yerdi.. Değişik tropikal ağaçlar, palmiyeler.. yeşilin binbir tonu arasında estetik bir köprü uzanıyordu ve belirli aralıklarla üzerinden geçen renkli trenler gözlerimizi bayram ettiriyordu.. bir saat boyunca orada takılıp fotoğraflar çektikten sonra hava kararmaya başlayınca tuktuka atlayıp gastropub’tan çantalarımızı alıp hostelin yolunu tuttuk; “Hipster’s Hostel”. İçeride başka gezginler vardı.. İngiliz iki kafadar Marcus ve Kearan İngilizlere karşı ön yargılarımı alt üst ettiler.. Hayatım boyunca bulunduğum ülkelerde elektriğimin uyuşmadığı tek insanların ingiliz vatandaşları olduğunu söylerdim ancak bu iki arkadaşla saatlerce muhabbet ettik.. Kearen futbol antrönörüydü ve konuşacak çok ortak yanımız vardı.. Senelerce Amerika’da yaşamış İngiltereye taşınmaya hazırlık yapıyordu..

Nine Arch Bridge / Ella / Sri Lanka
Nine Arch Bridge / Ella / Sri Lanka

Markus ise mide rahatsızlığı geçiriyordu.. Yanımda götürdüğüm ilaçlar arasından mide ilacımın yarı paketini Markus’a uzattım. 18 kere falan teşekkür etti. Ertesi gün hostelden ayrılırken bile teşekkür ediyordu.. Diğer yandan Sri Lanka’da başıma gelen en güzel olaylardan birisi olmak üzereydi.. Başka bir alman çift, üstelik yine Frankfurt’tan.. Daniel ve Karoline hayatımda gördüğüm en iyi insanlardan iki tanesi idi. Saatlerce kahkahalar eşliğinde sohbet ettik. Karo’nun annesi bir Türk ile evlenmişti ve Karo’nun kardeşleri yarı Türk’tü.. Bu yüzden Karo Türkçe öğrenmeye çalışıyordu.. Üvey Türk babası vefat etse bile, kız kardeşleri ve annesi evde türkçe konuşunca anlayamıyor zoruna gidiyordu.. 🙂

Fabian ile birlikte / Mirissa Beach / Sri Lanka
Fabian ile birlikte / Mirissa Beach / Sri Lanka

Daha sonra öğrendik ki onlar da bizim gibi ertesi sabah Mirissa’ya gidiyorlar.. E napalım beraber gitmeye karar verdik 🙂 sabah hostelin güzel kahvaltısını yaptıktan sonra, otobüse atladık ve 5 saatlik yolun ardından Mirissa’ya vardık.. Burada gece gündüz Daniel ve Karoline ile hep beraber takıldık. Bu arada Abdullah ile kaldığımız hostelde iki gün geçirdikten sonra hostelin kapısında kimi görelim dersiniz.. 🙂 trende tanıştığım Belçikalı gezgin Walter! Hayat tesadüflerden mi yoksa kaderden mi ibaretti? Şansa hiç bir zaman inanmadım, şans kelimesini ağız alışkanlığı kullanıyor olsam da.. Walter ile güzel bir kahvaltı yaptık geceliği 7$ tuttuğumuz kahvaltı dahil olan hostelde.. Hayatımda tanıdığım en tepkisiz rahat insanlardan birisiydi.. Yol bu yüzden bir öğretmendi.. Her gün başka bir şey öğreniyor, her gün daha iyi bir insan oluyordum.

Kandy-Ella Tren Yolculuğu / Sri Lanka
Kandy-Ella Tren Yolculuğu / Sri Lanka

Dünya üzerindeki cennetlerden birisi olan Mirissa’nın Sri Lanka’da artık biraz dinlenmem gereken yer olduğunu farkedince konaklamamı uzattım. Tam 5 gece kaldığım Mirissa’da gündüzleri plajlarda pinekliyor, snorkeling, sörf yapıyor akşamları ise plaj partilerine gidiyorduk.. Arkadaş çevremiz her geçen gün iki katına çıkıyordu. O kadar uluslararası bir ortam vardı ki.. Bir anda 15 kişi olduk.. Anlatayım 🙂

Fabian ve Caro ile birlikte / Mirissa Beach / Sri Lanka
Fabian ve Caro ile birlikte / Mirissa Beach / Sri Lanka
Fabian ve Caro ile birlikte / Mirissa Beach / Sri Lanka

Bir sabah CouchSurfing’ten tanıştığım ve ilginç ötesi bir hikayesi olan Sri Lanka ‘lı Damien de taa Colombo şehrinden 2 saat araba sürüp Mirissa ‘ya yanıma gelecekti.. Ben plajda alman arkadaşlarımla vakit geçiriyordum. Damien geldi tanıştık ve Weligama plajına gidip sörf yapmak istediğimi söyledim. Hadi gidelim dedi ve Audi marka arabasına atlayıp 10dk mesafedeki Weligama’ya gittik. Sörf eğitimi verenler arkadaşlarıydı ve bana yarı fiyatından ucuza ayarladı.. Normalde eğitim ve bir saat sörf tahtası kiralama 3500 ruppiee idi. Ben yalnızca 1500 ruppiee ödedim. 2 saat boyunca hem sörf dersi aldım hem de gün batımının muhteşemliğinde Damien ile birlikte sörf yaptık..

Weligama Beach / Sri Lanka
Weligama Beach / Sri Lanka
Weligama Beach / Sri Lanka
Weligama Beach / Sri Lanka

Akşam hostele döndüğümüzde yalnız olduğunu farkettiğim çok tatlı bir kız vardı. Selam verdim ve nereli olduğunu sordum. Jasna, Finlandiyalıydı. Daha önce Prag ‘ta Finlandalı ev arkadaşım olduğu için ve diğer en yakın arkadaşlarımdan birinin Finlandiyalı olması sebebiyle kültürlerini iyi biliyordum ve çabuk kaynaştık. Akşam ne yapacağımı sordu. Beach Party varmış dedim, oraya gideceğiz, gelmek ister misin diye sordum. Tamam olur dedi.

Abdullah,Damien,Jasna ve ben plajda başlayıp daha sonra beach bar’da harika bir gece geçirdik.. Gece boyunca sayısız insanla tanışıp beraber dans ettik deliler gibi eğlendik.. Dalgalar bara kadar geliyor hepimizi ıslatıyordu ama o an ıslanmaktan çekinen bir kişi bile yoktu.. Güçlü dalgalar merdiven dibine bıraktıp terliklerimi alıp götürmüştü.. Olsun o da benim hint okyanusuna bir hediyem olsun dedim içimden.. Ama aynı gün terliksiz hostele dönerken ayağımı yere sürttüm ve ayağımın üst derisi yüzülmüştü..

Damien, Jasna ve Abdullah ile birlikte Mirissa Beach / Sri Lanka
Damien, Jasna ve Abdullah ile birlikte Mirissa Beach / Sri Lanka

Damien, Jasna ve Abdullah ile birlikte Mirissa Beach / Sri Lanka

Sıkıntı olmaz dedim acımıyordu. Damien de bizim hostelde kaldı. Hostel sahibi Chutu ile çok samimi arkadaş olmuştuk kısa sürede. Beni görünce “Çağatay! gel buraya iki çift muhabbet edicez! bırakmam” diyordu her seferinde. Hatta bazı akşamlar bize katıldı.. 30lu yaşlarda hayat dolu bir insandı. Sabahleyin Jasna ve Abdullah dalış yapmak istiyorlardı. Dalış pahalı olduğu için ben snorkeling yapmaya karar verdim, çünkü dalış yapmak iki katından daha pahalıydı.. Gitmeden önce ananas aldım kahvaltı niyetine, koca bir ananası 2 dolara kesmişti yaşlı bir amca bana. Hepsini tabi ki yemeyecektim, önce Jasna ve Abdullahla daha sonra bot bölgesinde bulunan çalışanlarla ve iki gezginle paylaştım.

Bu iki gezgin Norveçliydiler ve çok teşekkür ettiler. Jasna ve Abdullah dalış için bir bota, ben ise snorkelling için Norveç’li vikinglerle bir bota bindim. Tipik iskandinavyalılar gibi uzun boylu cüsselilerdi. Hemen koyu muhabbet yapıp kaynattık botta. Aşırı “cool” çocuklardı. Singapur’da okuyorlar ve beraber Sri Lanka ve Hindistan seyahatine çıkmışlardı.. Çok eğlenceli bir şekilde deniz canlıları ile birlikte yüzdük de yüzdük, fotoğraflar çekindik. Akşam ne yapacağımı sordular. Henüz bilmediğimi ama plajda diğer arkadaşları toplayıp birşeyler yapabileceğimizi söyledim. Birbirlerimizin iletişim bilgilerini aldık ve vedalaştık..

Norveçli Helijar ve Johan ile birlikte / Mirissa / Sri Lanka
Norveçli Helijar ve Johan ile birlikte / Mirissa / Sri Lanka

Hostele döndüğümde Hollandalı çocuklarla ve kızlarla tanıştım, akşam onların da planı yoktu. İsveçli bir de çocuk vardı, Ulle  21 yaşında dünyayı tek başına geziyor.. Onun ayağı da ciddi yaralanmıştı, çeşitli kremler ve ilaçlar kullanıyordu, benim ayağıma baktı. Ben de yanımda götürdüğüm antibiyotikli kremden kullanıyordum önemsemiyordum. Dikkat etmem gerektiğini söyledi. Ben 27 yaşındayım ama 21 yaşındaki İsveçli çocuk henüz üniversiteye başlamamış olmasına rağmen tıbbi konularda benden daha eğitimliydi.. Hepsini akşam plaja çağırdım. Alman çifti de çağırdım, norveçlileri de çağırdım. Alman çift trende tanıştıkları başka bir alman-ispanyol çifti çağırdı.

Tam 5 gece kaldığım Mirissa Beach / Sri Lanka
Tam 5 gece kaldığım Mirissa Beach / Sri Lanka

Hep beraber plajda buluştuk.. Hollandalı,İsveçli,Finlandiyalı,Arap,İspanyol,Sri Lankalı,Norveçli ve Türk.. çok eğenceli bir masaydı haliyle.. Yollarda tanışan insanların ortak bir hikayesi oluyor kader onları bir araya getiriyordu. Plajd’da hep beraber vakit geçirdikten sonra yine gece hep beraber şu “beach party” lerine bir bakalım dedik.. Yeni insanların ardı arkası kesilmiyordu. Üç tane İtalyan kız partide önüme geçip dans etmeye başladı, bir tanesi çok sevdiğim kırmızı şapkamı başımdan aldı ve taktı 😀 parti sonuna kadar takıl ama geri alırım dedim 😀 Daha sonra diğer İtalyan çocuklargeldi, 6 italyan ve ben partide hem dans ediyor hem saatlerce muhabbet ediyorduk..

Mirissa Beach / Sri Lanka
Mirissa Beach / Sri Lanka

Rico ve arkadaşı Daniello Avustralya’da yaşıyorlardı ve Şef’lik yapıyorlardı. Bunlar italyan ahçılardı! her fırsatlarında dünyayı gezip gittikleri yerlerde ahçılık yapıyorlardı.. Kızlardan Veronica ise Londra’da yaşıyordu, diğer iki kız Sienna’dan arkadaşları ve fırsat buldukça beraber dünyayı geziyorlardı.. İtalyanlarla her zaman kanım kaynaşıyor ve çok samimi oluyorum. Bu sefer de öyle oldu. Daha tanışır tanışmaz bana nereli olduğumu sorduklarında onlara İtalyanca cevap verdim “MAMMA LI TURCHI!” italya’da çok popüler bir deyim olan bu cümle Osmanlı döneminden kalmaydı ve  “Anneciğim Türkler geliyor!” anlamına geliyordu. Hep bir ağızdan kahkahaya boğudular ve bana sarıldılar. Ertesi gün yine onlarla orada takılacaktım.. ve tabi ki yine iletişim bilgilerimizi aldık.. Her gün başka hayatlarla tanışıyor, yeni arkadaşlar ediniyordum. İlginç olan şey ise, bunu bana farklı bir ülkedeki yollar veriyordu..

Rico ile birlikte /Beach Party Mirissa
Rico ile birlikte /Beach Party Mirissa

Gece yarısı italyanlardan ayrılırken diğer arkadaşlarımın hepsi gitmişlerdi. Bu plaja Sri Lanka ‘lıların girmesi yasak olduğundan plajı çevreleyip kapatmışlardı çıkış yolunu bulmak bir hayli zordu. Gece yarısı saat 4:00 gibi hostele dönüş yolunu arıyordum zifiri karanlıkta plajda.. Vahşi köpek sesleri geliyordu.. Dalga sesleri eşliğinde yavaş adımlarla ilerlerken karşıdan hafif sendeleyerek birisi bana doğru geliyordu.. gölge yaklaştıkça büyüdü ve genç bir çocuk yanımda belirdi.

-Hey dostum! canını seviyorsan o tarafa gitme! vahşi köpekler çılgınca havlıyor! Altıma sçıyordum!
+Ben de çekiniyordum. Peki sen nereye gitmeye çalışıyorsun?
-Hostelime gitmeye çalışıyorum ama bir saattir yolumu bulamadım plajda çaresizce dolanıyorum..
+Sanırım sen biraz sarhoşsun.. Gel beni takip et. Çevrimdışı çalışan navigasyonum var. Önce seni bırakırım.
-Hay yaşa! Seni Allah gönderdi! haydi gidelim!

Elimde telefonum ve haritam ile yolda giderken sohbet etmeye başladık…

-Nerelisin sen kardeşim?
+Türküm. İstanbul’luyum. Ya sen? İrlandalısın kesin, aksanından anladım affetmem 🙂
-Vay be Türkiye he! harika.. Evet İrlandalıyım hahah çok teşekkürler bana yardım ettiğin için. Ne yapıyorsun buralarda?
+Başı boş dolanıyorum, plajda gördüğün köpekler gibi.. Rüzgar nereye eserse. Yılbaşında Tayland’ın Koh Phangan adasında olacağımı biliyorum sadece, onun dışında plan yapmadım.
-Ne dedin sen! Şaka mısın! hahahaha dostum ben de orada olacağım! Yaz hemen numaranı!

Mirissa Beach / Sri Lanka
Mirissa Beach / Sri Lanka

Numaramı yazıyorum ve beş dakika içinde onu hosteline bırakarak phanganda görüşmek üzere irlandalı yeni arkadaşım ile vedalaşıyoruz.. Ertesi gün Abdullah Weligama’ya gidiyor, canım yol arkadaşımdan buruk bir şekilde ayrılıyorum. Sabahleyin Jasna ile birlikte plaja gidiyoruz. Bütün gün plajda hoparlörümden açtığım müzikleri dinleyip pinekledikten sonra, günü de Mirissa’nın meşhur kayasında batırıyoruz.. Size biraz Jasna’yı anlatmak istiyorum.

Jasna / Mirissa / Sri Lanka
Jasna / Mirissa / Sri Lanka
Jasna / Mirissa / Sri Lanka
Jasna / Mirissa / Sri Lanka

Jasna 22 yaşında, Finlandiya’nın Turku şehrinde bir golf resortta garsonluk yapıyor.. biriktirdiği para ile yaklaşık 6 ay süresince dünya turuna çıkmış. Bu süre içerisinde kız başına Hindistan, Sri Lanka gibi gezmesi hardcore olan ülkeleri tek başına adımlıyor.. Bizim Türk kızlarımıza cesaret vermesi ve örnek olması açısından ona ayrı bir parantez açmak istedim. Bir kere gelinen şu dünyada, gerçekte var olmayan hayal ürünü korkularınız yüzünden hayallerinizden vazgeçmeyin.. Jasna gibi bir garson olsanız dahi, umut her yerde umuttur..

Ertesi gün ayağım fenalaştı.. Enfeksiyon kapmıştı.. Etrafı kırmızılaştı ve adım atmakta zorluk çekiyordum.. Mirissa’da pazar günüydü ve heryer kapalıydı.. Elimden birşey gelmiyordu, Hikkaduwa’da açık bir clinic olduğunu söylediler. Normalde bir gün sonra gideceğim Hikkaduwa’ya gitmeye karar verdim. Hostelde bütün arkadaşlarımla vedalaştım. Otobüse atlayıp 2 saat süren yolculuk sonunda Hikkaduwa’ya ulaştım.. Topallayarak kalacak yer aramaya başladım ve sonunda bir yer buldum.. Odaya eşyalarımı attıktan sonra yerel halkın tarif ettiği kliniğe gittim.. Geleneksel kıyafetler içinde bir kadın doktor vardı. Ayağıma tendridiyot sürüp temizledi, sonra beyaz kağıtların içine sayılı haplar koydu ve antibiyotik yazdı. Oraya yolda karşıma çıkan Sri Lanka’lı bir adam götürmüştü beni ve tedavi bitene kadar beni içerde bekledi..

Pansuman sonrası
Pansuman sonrası

Pansuman yaptı, ilaç yazdı ama pek içime sinmemişti bu küçük klinik.. Hiç dışarı çıkmadan hostelde geçirdim günü, plajda yemek yemek dışında. Ertesi gün ayağım kötüye gidince, Damien ile yazışmaya başladık. Damien Hikkaduwa’da kalmamın bir anlamı olmadığını nasıl olsa denize giremeyeceğimi, Kolombo’ya gidip ailesiyle onda kalmamı teklif etti. Hem beni Hastaneye götürecek, hem de boş bir günde ihtiyaç sahibi çocuklara götürecekti. Karar vermem hiç uzun sürmedi. Hikkaduwa’da iki gece tuttuğum hostelden ikinci gün kalmadan ayrılarak otobüse atlayacaktım..

Bu arada arkadaş çevremin ardı sıra kesilmiyordu. Hostel’de Türkiye’yi adım adım dolaşan manyak iranlı bir gezginle tanıştım. Adı Amin’di. Sinop Boyabat’a falan gitmiş artık siz düşünün.. O sıcakta kafasında bereyle dolaşıyordu.. Tek eksi yanı sürekliisteklerde bulunuyordu, laptobunu kullanabilir miyim, şunu bana verebilir misin, bunu yapabilir miyiz gibi.. otuzlu yaşlarında sürekli gülen oldukça tuhaf bir adamdı.. (Laf arası bu adamla malezya’da yani başka bir ülkede kuala lumpur şehrinde hostelde karşılaştım.. Yaşadıklarımın kader olmadığını söyleyin bana..)

Mirissa Beach
Mirissa Beach

Diğer yandan çok düzgün ve arkadaş canlısı Avustralyalı bir çocuk daha vardı. Josh, 25 yaşında bir arkeolojist, tek başına ilk defa yola çıkmıştı ve Sri Lanka ve Hindistan’ı gezecekti.. Atatürk’ü çok sevdiğini ve ona tanrı dediğini söyledi.. Anzaklar ve Türklerin tarih pişmalığı yaratan savaşını ve Atatürk’ün Avustralyalı askerler için insan üstü insancıl sözleri ve davranışları hakkında konuştuk..  Sonra onun da o saatte Colombo’ya gideceğini öğrendim ve beraber gitmeye karar verdik. Hostel sahibi kalmayacağım bir gecenin parasını bana geri vermedi. Çünkü bookingten tutmamıştım ve kötü yorum yazamazdım. Aklınızda bulunsun..

Weligama Beach
Weligama Beach

Josh ile birlikte önce Galle şehrine gidip beraber yemek yedik ve ordan konforlu bir otobüse atladık.. Kucağımda 18kg çantamı tutarak 3 saat yol gittim. Çünkü çantamı yan koltuğa koyunca ekstra para istiyorlardı.. Ağrıyan ayağım cabası.. Artık adım atmakta iyice zorlanıyordum ve ayağım kızarmıştı. Damien  Colombo’ya yakın Moratuwa şehrinde bir istasyonda inip tuktuka binmemi ve onun halasının evine gitmemi söyledi. Hay hay dedim, yeter ki sığınacak bir köşem olsun. Söylediği istasyonda inip bir tuktuk yakaladım, whatsapptan Damien’i arayıp yolu tarif etmesi için tuktuk şöförüne verdim. Damien halasının beni beklediğini ve kapıda karşılayacağını söyledi..

Avustralyalı Josh ile birlikte otobüste..
Avustralyalı Josh ile birlikte otobüste..

Ayağım ağrıyordu, enfeksiyon vardı ancak daha önce başka ülkelerde atlattığım büyük badireleri düşününce bunun onların yanında hiçbirşey olduğunu biliyordum, o yüzden kafama takmıyordum. Halasının evine vardım ve kapıda güler yüzle karşılanınca derin bir oh çektim. Damien’in halası benim için temiz çarşaflar sererek bir yatak hazırladı, serinlemem için fanı açtı, güzel de bir çay yapıp getirdi.. Kendini evinde gibi hisset dedi bana. Damien’in bütün ailesi şakır şakır ingilizce konuşuyordu ve bu benim için müthiş bir şanstı.. Uzandım yatağa.. etrafta evin içinde hiç eşya yoktu. Damien işten çıkınca beni ordan alıp hastaneye götürecekti.. çayımı içtim uzandım ve uzunca bir süre dinlendim..

Damien'in halasının evi, yatağım, çayım.. :)
Damien’in halasının evi, yatağım, çayım.. 🙂

Damien akşam gelip beni halasının evindenaldı ve önce evine götürdü, annesi ile tanıştırdı. Damien’in annesi ve babası o daha çocukken ayrılmışlar ve babasını sonra hiç görmemiş. Ein tek çocuğu Damien annesi ile yaşıyor ve 31 yaşında. Hayat dolu, cömert, yardımsever mükemmel bir insan. Kendisi daha önce Tayland’ta,Dubai’de,Hindistan’da senelerce yaşamış ve bir çok kez asyada seyahat etmiş, görmüş geçirmiş nadir Sri Lanka’lılardan. Kardeşim dediği kuzeni Rendy ile birlikte kendi baskı ve dizayn işlerini yapıyorlar ve gelir seviyeleri Sri Lanka ortalamasına göre gayet iyi. Zira Damien’nin annesi ile kaldığı ev koca bir villa. Önce bana özel kocaman bir oda hazırladılar.. Eşyalarımı koyup güzelce bir rahatladım.. Yeşillikler arasındaki bu evde 3 gece kalacak ve dinlenecektim..

Damien ile hastaneye giderken
Damien ile hastaneye giderken

Damien’in annesi normalde misafirlere ve müslümanlara karşı baya bir ön yargılı olmasına rağmen beni çok sevdi.. Yemekler hazırladı.. Uzun uzun sohbet etti. Daha sonra Damien beni alıp arkadaşının çalıştığı hastaneye götürdü. Adamın her yerde bir ayağı vardı.. İnanılmaz birşey. Ne sorsan, ne istesen bir yerden arkadaşı çıkıyordu. Bu genelde çok sevilen insanlarda sık görülen birşeydir.. Damien de hayatımda tanıştığım en iyi kalpli ve özellikle yardımsever insanların başında geliyor. Ne garip değil mi? Bambaşka bir kültür, bambaşka bir dünya, bambaşka bir coğrafyada, Sri Lanka ‘lı bir adam bir Türk için evini açıyor ve akrabandan, kardeşinden zor isteyeceğin yardımları sen sormadan yapıyor..

Damien'in evinde 3 gece kaldığım odam ve yatağım / Moratuwa / Sri Lanka
Damien’in evinde 3 gece kaldığım odam ve yatağım / Moratuwa / Sri Lanka

Hastaneye giderken kuzeni Rendy de bizimle geldi, şen şakrak bir çocuktu. Çok konuşmayan az ama öz mizah yapan insanlardandı Rendy. Hastaneye vardığımızda, sırf bana yardım edip indirim yaptırmak için otelde çalışan arkadaşı evinde olmasına rağmen kalkıp hastaneye geldi ve yetkililerle konuştu. Koca hastanede sadece 400 ruppiee (2.5$) ödedim. Doktorun yanına girdim, Damien ve orada çalışan arkadaşı da benimle birlikte girdi içeri. Doktor hanım neyin var anlat diye sordu. Böyle böyle dedim. Hikkaduwa’da gittiğim klinikten ve verdikleri ilaçlardan bahsettim. İlaçlardan antibiyoitiğin öksürük için olduğunu söyledi ve güldü. Diğer ilaçları ise kullanabileceğimi söyledi. Başka bir antibiyotik yazdı ve zamanla iyileşeceğini söyledi.

Nereli olduğumu sordu. Türküm dedim. Tarkan! diye bağırdı. “Tarkan! ah Tarkan! benim en sevdiğim şarkıcı..”

Ah be Tarkan, sen ne büyük bir insan, sen ne büyük bir sanatçısın.. Sri Lanka ‘nın ücra köşesinde bir hastanede bir doktor kadın senin adını sayıklıyor.. Dünya’nın neresine gittimse, mutlaka bir yerlerde yaşı yeten insanlar Türk olduğumu duyunca Tarkan demiştir..
Damien doktora Çağatay bu gece arpa suyu içebilir mi diye soruyor. Doktor da “hmmm..ben karışmam diyor”. daha sonra Damien bana “Daha gece yeni başlıyor, hadi bakalım, seni çok güzel bir yere götüreceğim, bu gece eğleneceğiz” diyor..

Mirissa'da kaldığım hostelin sahibi arkadaşım Chutu
Mirissa’da kaldığım hostelin sahibi arkadaşım Chutu

Rendy, Damien ve ben arabaya atlıyoruz ve Damien beni Sri Lanka ‘nın en zenginlerinden olan arkadaşının “beach resort hotel”‘ine götürüyor.. Direk plajda yer alan otele girdiğimde ufak çaplı bir şpok yaşıyorum. Kendi kendime konuşuyorum “Ulan Çağatay, sen sürünecektin, peynir ekmek yiyecektin, önce Lübnan’da şimdi burada nerelerde takılıyorsun..” diye düşünürken Damien dürttü beni. “Bak, bak” diye etrafı gösterdi.. Otelin büyüklüğü,şıklığı ve dalgaların kıyıya vuruşu muhteşemdi.. Orada plajda masaları kurup bizi bekleyen arkadaşlarının yanına geçtik ve oturduk. Açlıktan ölüyordum. Derken masadaki yemekleri gördüm. Bir metre boyunda bir balık, karidesler, çeşitli patates ve noodle tarzında yiyecekler ve çeşitli içecekler. . Bunun üstüne bir de Cheeseburger ve patates kızartması..

O balık hayatımda yediğim en güzel balıktı. Henüz sabah tutmuşlar ve akşam pişirmişler.. Muhtemelen o balığı ömrüm boyunca unutamayacağım. Dünya turuna çıktığımdan beri hiç böyle bir yemek yememiştim, hiç bu kadar fazla da yememiştim. Bir yandan müzik açtılar ve diğer yandan havai fişekler atmaya başladılar. İnsanlar çok konuşmuyorlardı, herkes bulunduğu anın keyfini çıkarıyordu.. Ufaktan atıştırıp, içkilerini yudumluyorlar ve müzik eşliğinde havai fişek fırlatıyorlardı plajda.. Dalga sesleri ise huzur veriyordu insana. Damien ‘in arkadaşları arasında ülkenin dış işleri bakanının oğlu ve oteller zinciri sahibinin oğlu yer alıyordu aramızda.. Otelin sahibinin oğlu ülkenin en genç (25 yaş) dalış eğitmeniydi. Annesi Alman, babası Sri Lanka ‘lı Berlin doğumluydu..

Mirissa Beach / Sri Lanka
Mirissa Beach / Sri Lanka

Çok enteresan ve bir o kadar da keyifli bir akşam geçirdikten sonra evin yolunu tuttuk.. Gider gitmez yatıp uyudum. Sabah kalktığımda Damien işe gitmişti, ben ise çocuklara ve aileye nasıl ulaşabileceğimi düşünüyordum.. Akşama kadar evden hiç çıkmayıp, hem dinlenip hem araştırmalar yaptım. Damien’in halası bütün kirli çamaşırlarımı yıkayıp getirdi, annesi öğlen yemekler hazırladı. Özellikle halasıyla uzun uzun derin sohbetler yaptık. Halası 64 yaşında ve çok dolu bir hanımefendi idi..

Akşam Damien eve gelip beni aldı ve tekrar arkadaşları ile buluşup güzel bir akşam geçirdik. Bu sırada Damien’e beni çocuklarla buluşturup buluşturamayacağını sordum. Damien kendisi anlatmadı ama annesi gündüz bana herşeyi anlattı. Damien uzun yıllar gönüllü olarak kızıl haçta çalışmış ve yardıma muhtaç insanlara olağanüstü yardımlar etmiş. Keza annesi de durumu çok müthiş zengin olmasa bile elinden geldiği kadar hala yardım ediyormuş. Damien, sabahleyin annesinin beni en ihtiyacı olan ailenin evine götüreceğini söyledi.. Derin bir nefes aldım:)

Soldaki Damien'in annesi, sağdaki Damien'in halası
Soldaki Damien’in annesi, sağdaki Damien’in halası

Bu arada size Damien ile tanışma hikayemizi anlatayım.. Damien bundan bir iki yıl önce CouchSurfing’ten bir Türk kızı ile tanışıyor.. Daha önce hiç yurtdışına çıkmamış bu İzmir’li Türk kızı Damien’i görmek için ailesinden izin alıp Sri Lanka’ya gidiyor.. Yaklaşık üç hafta boyunca Damien ve ailesi ile birlikte vakit geçiriyor. Birbirlerine tabiri caizse sırılsıklam aşık oluyorlar.. Ben çıplak gözle hayatım boyunca böyle bir aşk görmedim. İzmirli kızımız Selin ülkesine döndüğünde ailesine de bahsediyor görüntülü konuşmalar ve dahası Damien de Selin’in ailesi ile tanışıyor. Ancak bir Sri Lankalının Türkiye2ye vize alması çok zor olduğu için Selin bir kez daha Sri Lanka ‘nın yolunu tutuyor. İlki kadar etkileyici romantik mükemmel bir üç hafta daha geçiriyorlar Sri  Lanka ‘nın altını üstüne getirerek..

Kızımız Damien’in evinde kalıyor ve Damien’in annesi Selin’e adeta tapıyor, zira ben ordayken bana anlata anlata bitiremedi.. Selin’in ikinci ziyaretinin sonunda Damien büyük bir süpriz hazırlayarak çok romantik bir yerde bir projeksiyon ile video eşliğinde Selin’e evlenme teklif ediyor.. Selin ağlayarak teklifi hemen kabul ediyor İnanılmaz mutlu bir şekilde ailesini görüntülü arayarak yüzüğü gösteriyor.. Anlayacağınız aşk bir kez daha sınır tanımıyor.. Daha sonra Selin ülkesine döndüğünde bu kez gitme sırası Damien’e geliyor. Damien Türkiye için vize başvurusunu sadece Hindistan üzerinden yapıyor. Ancak başvuru yaptıktan şu zamana kadar tam 9 aydır bu vizenin çıkmasını bekliyor..

Hikkaduwa Beach / Sri Lanka
Hikkaduwa Beach / Sri Lanka

Türk konsolosluk yetkilileri Sri Lanka ‘lı vatandaşların Türkiye üzerinden Avrupa ‘ya kaçmalarından dolayı Damien ‘e de aynı muameleyi yapıyorlar. Vizenin beklemesinin tek nedeni bu. Bankada tomarla para göstermelerini istiyorlar.. Bu 9 aylık bekleme süreci Selin ‘i çok yıpratıyor ve artık umudu kesme aşamasına geliyor.. Çünkü Selin hayali olan asker okuluna yazılarak, bir asker oluyor.. Damien ise her gün vize için birşeyler yapmaya çalışıyor. Türk arkadaşı olmadığı için de CS’te beni görüp bana yazıyor buluşup tanışmak için.. Beraber geçirdiğimiz süre boyunca Türk kızımın lafının açılmadı bir gün olmadı.. Her gün devamlı ona mesajlar yazıyor ancak karşılığında artık kısa mesajlar alıyor..

Şuan Damien hala vize için uğraşıyor ve en son 2018 başı vize için Hindistan’a gidecek.. Aranızda hem vize konusunda yardımcı olabilecek birileri varsa hem de Damien Türkiye’ye geldiğinde ona yardımcı olabilecek birileri varsa bana kesinlikle ulaşabilir.. Damien ile Selin’in aşk hikayesi bu şekilde..

Sabah olduğunda, Damien’in annesine dışarda güzel bir kahvaltı ısmarladım. Daha sonra gün boyu tuktuk kiralayıp Colombo’ya gittik. Damien’nin annesinin arkadaşı kilisede çalışan genç bir papaz (kendisi de yetim ve yoksul büyümüş) bizi arabasıyla aldı ve ailenin evine götürdü. Bu ev değil Sri Lanka ‘nın, dünyann en tehlikeli mahallelerinin bir tanesinde yer alıyordu. Papaz sık sık beni uyarıyordu..

O mahallenin girişi.. / Kolombo varoşları
O mahallenin girişi.. / Kolombo varoşları

-Senin rengin beyaz.. çok dikkat çekiyorsun. İnsanlar gelip sana birşeyler diyebilir, oralı olma. Gelip eşyalarına ya da sana dokunabilirler, endişelenme ben yanında olacağım. Burada uyuşturucu kullanmayan erkek hemen hemen yok. Hem de kokain, eroin gibi ağır uyuşturucular kullanıyorlar. Burası Colombo’nun en fakir mahallesi. Elinde kamera ya da telefon gibi değerli eşyalar tutma, elinden kapıp kaçabilirler.. Etrafa ya da insanların gözüne dikkatli bakma, sorun yaratabilirler..

+ Ben Esenler çocuğuyum. (diyemedim.)
+Tamam peki..

Bütün nasihatleri aldıktan sonra aracı 500 metre öte park edip ağır adımlarla mahalleye girdik. İçeride 2 yaşındaki çocuklardan 50 yaşındaki adamlara, kadınlara kadar herkes bana bakıyor beni süzüyordu. Bir iki adam yanıma yaklaştı, dokunur gibi oldu, hiç gülümsemedim oralı da olmadım, gözlerinin içine baktım özgüvenli bir şekilde. Sonunda istediğimiz eve vardık. Kapıda genç bir anne,onun annesi ve 3 çocuk bizi karşıladı.. Anne 27 yaşında, eşi onu terk etmiş. Kendisi evde tek çalışan ve temizliğe gittiği evlerden günde sadece 3$ kazanıyor.. 3 DOLAR! evde 4 çocuk bulunuyor.. en küçüğü 2 yaşında, diğerleri 4 yaşında bir çocuk, 5 yaşında bir kız ve 10 yaşında bir çocuk..

Evin en küçük çocuğu Rethik / Colombo
Evin en küçük çocuğu Rethik / Colombo

10 yaşındaki çocuğumuz ziyaretimiz süresince okulda oldugu için onu göremedik. Diğer bütün çocuklarla ve anne ile uzun uzun sohbet ettim. Çocuklara bu hayatta en çok ne istediklerini ve onlar için Türkiye olarak ne yapabileceğimizi sordum.. Diğer bütün yoksul çocuklar gibi hayalleri küçüktü. Okul çantası istediler. Bir takım okul malzemeleri.. Anne’nin yanına yaklaştım ve ona ne ihtiyaçları olduğunu sordum. Sadece yiyecek pirinç dedi.. Bu kadar yoksul olup da bu kadar tok gözlü nasıl olunabiliyor??

2 ve 5 yaşındaki kardeşler / Colombo
2 ve 5 yaşındaki kardeşler / Colombo

Çevirileri papaz yapıyordu.. Daha sonra papaz ile birlikte not defterime bu aileye alabileceğimiz herşeyi not ettim. Çok değerli arkadaşlarımın ve takipçilerimin gönderdikleri maddi yardımlar sayesinde evden ayrılıp, 2 saat boyunca alışveriş yaptık. Tam 113 dolar harcayabilmiştik. Elimizden gelen o kadardı. Ancak papaz bana şöyle söyledi:

-Şuan senin ve arkadaşlarının bu insanlar için yaptığı şey tamamen büyüleyici. Bu ailenin günlük geliri 3$ biliyor musun? Senin yaptığın 100$ lık alışveriş o kadının kaç günü? Sizler mükemmel insanlarsınız. Tanrı sizin gibi insanları başımızdan eksik etmesin. Daha önce Türkleri tanımıyordum. Ama artık herkese Türkler hakkında anlatacak bir hikayem var. Buraya, bu korkutucu mahalleye canı pahasına bir Türk geldi, ve yoksul hristiyan bir aileye yardım etti. Sizleri ne ben ne de bu aile ömrümüz boyunca unutmayacağız.

Çocuklarla birlikte / Dance With Hope
Çocuklarla birlikte / Dance With Hope

Gözlerim dolmuştu. Ama ağlamadım. İçim acıyordu, diğer yandan ise az da olsa gittiğim her ülkede bir ailenin hayatına dokunabilmeye vesile olmak bana huzur veriyordu. Bütün yolculuğum boyunca da elimden geldiği kadar bunu sürdüreceğim. Hem ihtiyaç sahibi çocuklara “Dance With Hope” adı ile bir umut verecek hem de Türkiye ‘nin adını insanlara artık güzel duyuracağım.

Aile için bir ay yetecek kadar erzak yardımı.. çocuklar için ise eksiksiz bütün okul ihtiyaçları ve oyuncaklar aldık.. Çocuklar ne olduğunu pek anlayamadılar ancak annenin mutluluğu görülmeye değerdi. Bütün yardımları aldıktan sonra geri dönüş yolunda papazın uyarıları iki katına çıktı. Biz erzakları tuktuka yükledik, araba ile gittik ve yürüdük. Erzaklar bir süre sonra tuktuk ile geldi. Bunun nedeni, eğer biz erzaklar ile gitseydik, o mahallede izdiham çıkabilirdi ve kendilerine yardım yapmadığımızı gören aklı başında olmayan kişiler tarafından saldırıya uğrayabilirdik..

Anneanne ve torun
Anneanne ve torun

Çocuklarla oynayıp, maddi yardımın yanında onlara ruhsal mutluluk dağıtmayı da ihmal etmedim. Damien’in annesi ve papaz çocuklarla oynayıp şakalaştığımı görünce bir an bana seslendiler. Damien’in annesi;

-Çağatay. Bütün Türkler senin gibi mi? Siz hep yardım mı edersiniz?
+Anneciğim, her ülkenin yardımsever insanları ve bencil insanları vardır. Biz Türkler duygularını aklından daha çok kullanan bir milletiz. Çok duygusalız, paylaşmayı, yardımlaşmayı sever, Allah için yaparız.

Hiçbir şey söylemedi. Onu bir dakika boyunca yarı gözle takip ettim. Duvara bakarak düşünüyordu. Sizin sayenizde kim bilir hakkımızda neler düşünülüyordu.. O yardım yapan yüreği yüce insanlarımıza bu aile adına tekrar sonsuz teşekkür ediyorum.

Eve dönüş yolunda Damien’in annesine bir de yemek ısmarladım. Param çok az, sınırlı bir bütçeyle bu dünya turuna çıktım. Ama yapılan iyilikler karşısında kendimi tutamıyordum. Kadıncağız bütün gününü bana ayırmıştı. Ona ısmarladığım yemek karşılığında en fazla ertesi gün bir öğün eksik yerdim. Kaybedecek birşeyim yoktu.

Fotoğraf çekinmeye alıişık değiller
Fotoğraf çekinmeye alıişık değiller

Eve vardığım huzurluydum, dinlenip Damien’in gelmesini bekledim.. Damien geldi ve beni tekrar dışarı çıkardı.. Güzel bir akşamın ardından eve döndük ve ertesi gece yarısı Damien tam 1 saat 45 dakika araba kullanarak beni havaalanına götürdü. Gece yarısı 1:30’da havaalanındaydım. Buruk bir şekilde vedalaşırken yaşadıklarım gözümün önüne geliyordu.. Beraber sörf yapışımız, plaj sohbetleri ve partileri, beni hastaneye götürüşü, yemekler ısmarlayışı.. Evini açışı, annesine emanet edişi.. Yüce gönül, ey gönül. Irk, din, renk dinlemiyor insanlık. Ertesi gün işe gidecek olmasına rağmen gece yarısı 3 te evine vardı Damien. Üstelik Rendy de bizimle gelmişti..

Ayrılırken…

Havaalanında düşünmeye çok vaktim vardı. Sri Lanka ‘yı düşündüm. İlk geldiğim gün ve geçirdiğim koca iki haftayı.. Tanıştığım insanlar, yapılan iyilikler başıma gelenler.. köylerdeki hayatlar.. trenler.. Shamila, Leo, Fabian, Amin, Ulle, Abdullah, Alterin ve daha nicesi.. portre portre gözlerimin önünden geçiyorlardı. Hayatımda ikinci kez ziyaret etmek isteyeceğim bir ülke ilk hangisi olmalıdır diye sorsalar sanırım, Sri Lanka diyeceğim.. Burada yaşanan ve yaşanamayan o kadar çok hayat var ki.. sokakta bir deri bir kemik kıyafetsiz yürüyen insanlar o kadar çok ki..

Evin 4 yaşındaki çocuğu
Evin 4 yaşındaki çocuğu

Yol… yol bir uyanıştı.. benim uyanış yolculuğum.. sevdiğim ya da tanımadığım bütün insanların kendilerinden birşeyler bulmasını istediğim yolum.. yürüdükçe hayatlara dokunmak, kendimi kendi içimde bulmak istediğim yolum.. Yürüdükçe artık yere daha sağlam basmaya başlamıştım. Yollar uzadıkça ben hafifliyor, ben hafifledikçe yollar uzuyordu.. Paylaştıkça, tanıdıkça kendimi daha çok buluyordum. Kimsenin size kim olduğunuzu söylemesine izin vermeyin. Kimsenin size ne yapamayacağınızı söylemesine de izin vermeyin. Çünkü yapamazsın diyecekler.. Ta ki siz yapana kadar..

Sri Lanka Yol Hikayeleri / Aralık 2017
Dance With Hope | Umutla Dans Et

 

 

 

 

Merhaba, ben Çağatay. Dünyayı geziyorum ve öğrendiklerimi sizlere anlatıyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir