2013’ün ilkbaharıydı. İstanbul’da hava inceden serin. Frankfurt ise henüz ilkbahara girmeye çalışıyordu. Ani dönüşlerle rüzgarlar ciğer kesiyordu, sonra bir güneş açıyor üzerinizdeki montu çıkarmak zorunda kalıyordunuz. Hasta olmayana ödül olarak Almanya’da derebeylik veriliyordu. Neyse, hasılı.. Frankfurttaydım. Gitmeden önce alman arkadaşların “oğlum orada kalma çok tehlikeli orası” dediği ‘red light street’ te bir hostel’de kalıyordum. Orası tehlikeli diyen arkadaşlara; ben esenler karabayır görmüş adamım, 15 senedir istanbul’da yaşıyorum, senin tehlikeli dediğin yerler bizim hoşumuza giderler diyerekten tuttuğum gayet güzel bir hostelde kalıyordum Frankfurt’ta.
Red light street’i Amsterdam’daki ile karıştırmayalım. Uzaktan yakından alakası yok. Sadece bütün sokağın casino ve kerhanelerle dolu olduğu, yol üzerinde uyuşturucu alışverişi yapıldığı bir sokak. İnanmayacaksınız ama gayet güvenli. Gece gündüz o sokakta avare yürüyüşler yaptım, bir yan bakan bile olmadı. Zaten “selamun aleyküm” diye bağırsam bir yerden kesin “aleyküm selam” sesi yükselirdi. Her yer dönerci, her yer Türk..
Market’e koştum. Doğu avrupa biralarını o kadar özlemişim ki Çek Cumhuriyeti’nden sonra Frankfurt ilaç gibi gelmişti.. poşeti çeşit çeşit doldurdum; pilsner, kozel, krusovice, bitburger vs. Hostel’e döndüm. Caddeyi gören çok hoş bir lobisi vardı. Direk cam kenarında oturup, yoldan geçen insanları izlerken kendinizi o fransız filmlerinde hissedebiliyordunuz. O zamanlar bende akıllı telefon da yoktu, hostelin verdiği külüstür mü külüstür, yavaş mı yavaş bir notebook ile internete bağlanıp keyif yapıyordum kozelimi yudumlayarak.
Bir anda cam kenarında iki tane adam belirdi. Birisi Nuri Alço diğeri Prison Break’ten kopmuş T-bag. İkisi de kambur, dişlerinin yarısı yok, pasaklı. Nuri cebinden uyuşturucuları çıkardı, T-bag parayı uzattı. Nuri beğenmedi bağırdı. T-bag onu itti. Sonra arkalarını dönüp gittiler. Bu olay ile aramda bir metre yoktu. Sadece hostelin camı vardı. Görevlilere canlı film tadında seyir için teşekkür ettim ve iyi ki bu hosteli tutmuşum dedim. Çok keyifliydi, yoldan geçen herkes inanılmaz tiplerdi, orada oturup hiç dışarı çıkmadan akşama kadar sokağı izleyebilirdim. Frankfurt’a hemen ısınmıştım. Daha önce gittiğim Alman şehirleri Münih ve Dresden gibi değildi. Daha sıcak, daha doğal bir havası vardı Frankfurtun.
Güneş batmaya yakındı. Akşam dışarı çıkıp biraz eğlenmek istiyordum. Ama yalnızdım. Couch Surfing açtım hemen. Panele “akşam dışarı çıkmak istiyorum, var mı katılacak” yazdım. Arjantinli bir kız mesaj attı. Hiç unutmuyorum, Cari Roldan. “Biz arkadaşlarla bir cluba gideceğiz, istersen bize katılabilirsin” dedi. Hayhay dedim. Geceye daha vakit vardı. Hostel’in barına geçip gece kulübünde tonla para harcamaktansa demlenmek istedim.
Gözüme bir çocuk çarpıyordu o da benim gibi bira alıp duruyordu. Çok sempatik bir tipti. Uzun kıvırcık saçlı, güleç, samimi. Tam konuşmaya yeltenecektim, göz göze gelince selam verdi yanıma geldi. Biramı o ısmarladı. Uzun uzun muhabbet ettik. Daniel, aslen Kanadalı ancak uzun yıllar Amerika’da Los Angeles’ta ve birkaç farklı eyalette daha yaşamış. Burada ne yapıyorsun diye sorduğumda, “ben de bilmiyorum, burdan sonra nereye gideceğimi de bilmiyorum. Dijital gezginim ben. Bilgisayarım üzerinden çalışıyorum. Bu şekilde para kazanıyorum” demişti. O dönem bu tarz işlere aklım ermiyordu, bir nevi teknoloji fakiriydim. Çok kurcalamadım. Çok genç gösteriyordu Daniel. Benden muhtemelen küçüktür diyorum, baya samimi güzel bir elektrik aldık birbirimizden.
-Kaç yaşındasın Daniel?
+33
-Yaşını sordum..
+Tamam işte bro, 33
Ben o dönemde 23 yaşındaydım. Daniel’in benden 10 yaş büyük olduğunu ve bu kadar genç gösterdiğini görünce ufak çaplı bir şok yaşadım.
-Daniel dostum, Couch’tan latin bir kızla tanıştım, bu gece bir gece kulübüne çağırıyorlar. Gelmek ister misin bro?
+Tabi, çok iyi olur, gidip dağıtalım biraz!
Demesi ile birlikte, Daniel’in söylediği biralar shotlar ardı sıra geliyordu. Bana ödettirmiyordu. Israr ettim. Benden olsun bro, seni çok sevdim dedi. Teşekkür ederek kabul ettim. Lobi kalabalıktı, atmosfer güzeldi. Daniel’e gideceğimiz yerin adresini gösterdim. Metroya biner sonra da yürürüz dedi. Keyifler çok güzel, atladık gittik. Saat tam 00:00’da mekana vardık. Bizi deriiiinden bir süzdüler bodyguard abiler. Güzel giyinmiştik. Girdik içeri. Daniel ısmarlama işini abarttı artık jagerler falan havada uçuşuyordu, ben de ona ısmarladım.
Bir süre sonra Cari ve arkadaşları geldiler. Ayaküstü bir muhabbet ettiğimizi hatırlıyorum. Sonrasında ise kafamda sadece fotoğraflar var. Maalesef video yok. Zaten hd değil, hafızam 720p bile değil. Çok güzel bir kızla tanıştığımı ve bütün gece mekanda onunla beraber olduğumu hatırlıyorum. Daniel de aynı şekilde bir kızla tanışmış onun da muhabbet ettiğini görünce içim rahat bir şekilde eğleniyordum. Bir süre sonra aşırı sarhoş olduğumu anladım kulüpte. O sıra ne adını ne sanını ne milletini bildiğim o güzeller güzeli kız da sarhoşluğumu görünce bi dk diyip kayboldu. Ah Frankfurt bana ne yapıyorsun..
İçerde yaklaşık bir yarım saat Daniel’i aradım, her yere baktım, yoktu.. İçerisi tehlikeli olmaya başlamıştı. Neden bilmiyorum Almanlar durduk yere beni itiyorlardı. Kimin ittiğini görecek mecalim bile yoktu. Dışarı çıkmaya karar verdim. Derin bir nefes alınca biraz kendime geldim. O zaman ne akıllı telefon var ne bir şey. Hostel’e nasıl gideceğim hakkında hiçbir fikrim yok. Kulübün önünde birkaç ufaklık gördüm 14-15 yaşlarında.
-Beyler, Five Elements Hostel’e nasıl giderim biliyor musunuz?
+Biz de o tarafa yürüyoruz, biraz mesafe var ama yürünür. Gel istersen
Takıldım peşlerine ufaklıkların gecenin bir yarısı. Aşırı sempatikler. 3-4 kişilerdi. Nereli olduğumu, neler yaptığımı vs baya bir soru sordular. Anlattım. İstanbul’da yabancı öğrencilere yönelik yaptığım parti ve gezi organizasyonlarından bahsettim. Baya bir sevindiler anlamadım. Sonra istanbul bizim hayalimiz, oraya mutlaka gitmek istiyoruz, gerek yaşamak, gerek öğrenci olmak ya da turist olmak ama gelmek istiyoruz dediler. Bu arada yarım saattir yürüyorduk. Hemen cebimden Party Zone Istanbul kartımı çıkarıp verdim hepsine birer tane, ceplerine attılar. İçimden kendime söz verdim, bana burda yardımcı olan bu çocuklar eğer istanbula gelirlerse, onları kral gibi ağırlayacağım. Hostelimin kapısına kadar bıraktılar beni. Sarıldım ufaklıklara, teşekkür ettim.
Sabah uyandığımda bunların hiçbirini hatırlamıyordum. Hepsi yavaş yavaş aklıma gelmeye başlıyordu fotoğraflar halinde. Daniel! Nerde bu daniel.. diye aklımdan geçirdim. Odada da yoktu. Artık Daniel’den umudu kesmiştim. Lobi’ye kahvaltı yapmaya gittim. Kahvemi yudumlayıp, duvara aval aval bakarken dalmıştım. Çağatay! Sesi duyuldu. İrkildim. Daniel!
-Neredesin sen ulan!
+Asıl sen neredesin? Bütün gece seni aradım. En son güzel bir kızla dans ediyordun, sonra seni göremedim.
-Ben de seni çok aradım içerde, sanırım biraz fazla içtik. Bulanık görüyordum, sallanıyordum. Yarım saat seni arayıp bulamadıktan sonra dışarı çıktım. Birkaç tane alman gençle birlikte buraya kadar yürüdük.
+Ahh.. Ben de senden umudu kesince hostele gelmiştim.
-Bu bavul ne? Gidiyor musun?
+Evet. Birazdan gitmem gerekiyor.
-Nereye peki?
+Ben de bilmiyorum. Hostel’den bu güne kadar yer ayırtmıştım, artık boş oda yokmuş. Şimdi başka bir şehire veya ülkeye geçeceğim.
-Anladım.
Frankfurt Sonrası..
Daniel, hayatımda gördüğüm en gizemli insanlardan birisiydi. Ne iş yaptığını, nereye gittiğini hiç anlayamadım. Ama umursamadım da. Çünkü inanılmaz iyi niyetli bir insandı. Sosyal medyadan ekleşelim dedim. Hiçbir sosyal medya kullanmadığını söyledi. Ama mailleşebileceğimizi söyledi. Kartımı verdim, aldı cüzdanına koydu. Sıkıca sarıldım dostuma. Çok kısa bir sürede bir insanı bu kadar sevebilirdiniz. Daniel’den bir mail gelmedi. İrtibatı kopardığımıza üzüldüğüm nadir insanlardan bir tanesidir Daniel. Birlikte hiç fotoğraf çekinmemiş olmamız da cabası. Sadece bir gece takıldığımız için gündüz beraber birşeyler yapma şansı bulamadık. Cömertliğine, vurdum duymazlığına her zaman hayran kalacağım. Hayatı ciddiye almayan tavrı, gelişi güzel yaşam tarzı benim bugunkü hayatımın şekillenmesinde büyük bir etki yapmıştır. Umarım şimdi herşey istediğin gibidir. Seni hiç unutmayacağım dostum.
Bizim Alman gençlere gelince. Bir buçuk sene sonra İstanbul’a geldiler. Onlara unutamayacakları bir istanbul atmosferi yaşattım 🙂 bir hafta boyunca organize ettiğim her partide onur konuklarım oldular. Yaşları tutmasa da yaşı tutan bir çok insandan daha olgunlardı. Şehir’e hayallerindekinden daha çok aşık olup, tekrar gelmek üzere söz verip ağlayarak ayrıldılar..
Bu yüzden yollarda değil miyiz zaten.. hayatımızı değiştirmek, hiç görmediğin hayatlar görüp ömürlük arkadaşlar edinmek için.. gideceğiniz yerin hiç önemi yok, önemli olan yolculuk. Yol açık, yola çık..
Çok güzel bir yazı olmuş
Teşekkür ederim 🙂